2.Bayezid Devrinde Son Osmanlı-Memlûk Savaşı ve Osmanlı-Memlûklü Sulhu

13 Mayıs 2014 tarihinde tarafından eklendi.

2.Bayezid Devrinde Son Osmanlı-Memlûk Savaşı ve Osmanlı-Memlûklü Sulhu

Osmanlı kuvvetleri Memlûklülere karşı giriştikleri mücadelelerde, bir-iki muvaffakiyet dışında, hep mağlup olmuşlardır. Son mücadelelerde ise, Osmanlılardan yana olan, fakat Osmanlıların mütevali mağlubiyetleri üzerine Memlûklülere yanaşan Dulkadirli beylerinin taraf değiştirmeleri, savaşın seyrinde önemli bir tesir icra etmiştir. Nitekim, bu son hadise de, Dulkadirli beyi Alâüddevle’nin Sultan Kayıtbay ile anlaşıp, oğlunu Kahire’ye rehine göndermesi üzerine vukua gelmiştir.

Çukurova üzerindeki hakimiyeti, Anadolu’nun emniyeti için zaruri gören Osmanlılar, Alâüddevle’nin Memlûklülerle anlaşması, oğlunu rehine verip kızını da Emir Özbek’in oğluna nikahlaması üzerine ciddi olarak yeni sefer hazırlıklarına giriştikleri gibi, önce Memlûklülerin nezdinde iken Şam’da hapisten kaçarak İstanbul’a gelen ve Vize’ye yerleştirilmiş bulunan Şah Budak’a asker vererek, Dulkadirli topraklarına gönderdiler.

Ayrıca takviye olarak da Amasya sancak beyi Hızır Beyoğlu Mehmed Paşa ile Kayseri sancak beyi Mihaloğlu İskender Bey ve Karaman beylerbeyi Mahmud Bey maiyyetine verildi. Şah Budak, Alâüddevle’nin oğlu Bayezid’i ele geçirip gözlerine mil çektirdiğinden dolayı, Türkmen beylerinden destek göremedi ve Elbistan yakınında vukua gelen savaşta Osmanlı ordusu yenildi.

Alâüddevle’nin tuzağına düşen İskender Bey esir oldu; oğlu ise katledildi. Şah Budak da esir düşmüş ve kardeşi tarafından İskender Bey’le Kayıtbay’a gönderilmiştir.

Osmanlıların Memlûklü hududuna asker sevketmesine karşılık, atabek’ül-asâkir Emir Özbek kumandasında gelen kuvvetli Memlûklü ordusuna Alâüddevle de iltihak etti. Memlûklülerin daha önce önderdiği elçi Mamay el-Hasseki, İstanbul’da alaka görmeyip hapsedilince, Emir Özbek, Külek boğazından geçerek Kayseri üzerine geldi ve şehri muhasara etti.

Bu sırada, Hersekoğlu Ahmed Paşa da büyük bir kuvvetin başında Afyon’a ulaşmıştı. Bunu haber alan Emir Özbek, Niğde, Ereğli, Konya ve Darende taraflarını yağma ve tahrip ettikten sonra, Külek boğazına çekildi. Bir kısım Memlûklü kuvveti de Darende’de bulunuyordu. Osmanlı tab’aya karşı bazı çirkin davranışlarda bulunan Memlûklü askerlerin, Kahire’ye dönüşünde, Kayıtbay tarafından azarlandığı ve Osmanlılarla arasının daha ziyade bozulmasına yol açtıkları iddia edilmiştir. Ancak, Memlûklü askerlerin yanısıra Türkmen aşiretlerin de fırsattan yararlandıkları görülmüştür.

Memlûk ordusunun Kayseri’yi muhasaradan sonra, birçok Osmanlı şehrini tahrip etmesi üzerine, paşaların işi gevşek tuttuklarına kani olan Bayezid II., bizzat sefere çıkmak üzere Üsküdar’a otağını kurdurmuştu. Bu durum Osmanlıların savaşa devam edeceğinin kesin işareti idi. Mali durumu, savaşı daha fazla devama imkan vermeyen Memlûklü sultanı, bu yüzden yeni yeni vergiler koymak suretiyle, Mısır’da geniş bir muhalif grubun teşkiline sebep oldu ve vergileri “mezâlim” olarak nitelendirildi.

Diğer taraftan Osmanlı ricali de padişahın sefere gitmesine razı değildi. Ulemadan Molla Arab lakabı ile tanınan müftü Alaeddin Ali, daha önce bir adamını Emir Özbek’e ve Kayıtbay’a göndererek, onları sulha yanaşmaya razı etmişti. Alaeddin Ali İstanbul’da da padişahın huzuruna çıkma cesareti gösterip, ikna ederek onu sefere çıkmaktan vazgeçirmiş ve sulhun gerçekleşmesinde mühim bir rol oynamıştır.

Ayrıca, bu sırada İstanbul’a gelen ve padişaha bazı hadis kitapları ile Kur’ân nüshalarını hediye olarak takdim eden Tunus elçisi de, İspanya’da müslümanların hristiyan taarruzuna uğradığı bir sırada, iki müslüman devletin birbiriyle savaşmasının doğru olmadığını belirterek, sulhun bir an önce yapılmasını istemiştir. Bu savaşlar sırasında, Memlûklüler, askerî bakımdan üstün görünmektelerse de, iktisadi bakımdan büyük bir sıkıntı içine düşmüşlerdi.

Hatta, Mısır maliyesinin artık Osmanlılarla daha fazla savaşa devama imkan vermediğini gören Kayıtbay, Memlûk emirlerini toplayarak, “Osmanoğlu Mısır askeri ile savaşmaktan vazgeçmiyor, Bilâd-ı Cebeliye ahvâli fesada vardı; harap oldu. Tüccar Mısır’a getirilecek olan eşyayı, getirmekten imtina ediyor. Asker ise maaş istiyor; maaş vermezsem Mısır’ı, Kahire’yi yağma edip evleri yakacaklardır. Osmanoğullarmm askeri, Bilâd-ı Cebeliye’ye tekrar gelecek olurlarsa, Mısır askeri para alamayınca mukabeleye çıkmaz!” diyerek devletin durumunu izah etmiş, hatta yeni vergilerin daha da artırılmasını istemiştir.

Memlûklüler, II. Bayezid’in bizzat sefere çıkacağını haber alınca, sulh isteklerini daha da artırdılar. Bu arada İstanbul’da mahpus bulunan Mamay el-Hasseki ile yukarıda bahsi geçen Molla Arab’ın teşebbüsleri müsbet netice vermiş ve Memlûklü elçisinin, özellikle Çukurova şehir ve arazilerinin Mekke ve Medine vakfı olduğunu ifade etmesi Osmanlı padişahı tarafından da olumlu karşılanmıştır.

Sonunda Mamay el-Hasseki ile Bursa kadısı Şeyh Ali Çelebi, Nisan 1491’de Kahire’ye gönderildi. Kayıtbay tarafından büyük bir merasimle karşılanan ve hürmet gösterilen Osmanlı elçisi ile Memlûklüler arasında uzun müzakereler cereyan etti. Gelirleri Mekke ve Medine’deki kutsal yerlere tahsis edilmek şartı ile Adana ve Tarsus, Memlûklülere bırakıldı. Buna karşılık Mihaloğlu İskender Bey ile diğer Osmanlı esirleri serbest bırakıldı. Bu anlaşma dolayısıyla, Kayıtbay, Taşbeyoğlu Emir Canbolat’ı elçilikle İstanbul’a göndermek suretiyle, iki devlet arasındaki iyi ilişkilerin gelişmesine çalışmıştır. Kısa bir süre sonra ise, Mamay el-Hasseki, yeniden İstanbul’a gelmiştir.

İki devlet arasındaki hudut ise, Külek hisarı olmuş ve hisar Osmanlılarda kalmıştır. 

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
KPSS Anayasa Kartları Soru Cevap