2. Bayezid’in Şahsiyeti

16 Mayıs 2014 tarihinde tarafından eklendi.

2. Bayezid’in Şahsiyeti

8. Osmanlı padişahı olan Sultan II. Bayezid, 1481-1512 yılları arasında 31 yıl saltanat sürmüş, alim, fazıl, şair ve sofu bir padişahtır.

Ortadan biraz uzun boylu, açık yüzlü, kara kaşlı, elâ gözlü, buğday benizli, arslan burunlu ve geniş omuzlu bir vücut yapısına sahipti. Yaşlılığına doğru siması daha esmerleşmiştir. Ciddi bir görünüş arzeden çehresi, onun fıtraten mağmum ve mahzun yaratılışını açıkça aksettirmektedir.

Uykuyu, rahatı ve sükunu seven II. Bayezid, az yemek yer, hiç içki kullanmazdı. Ata binmekten ve avlanmaktan pek hoşlanırdı.

Şahsiyeti, şehzadelik ve padişahlık devresi olmak üzere iki ayrı karakter gösterir. Amasya’da iken vaktini yârânıyla zevk ü safa içinde ıyş u nûş alemleri ile geçiren, II. Bayezid, padişahlığa geçtikten sonra, eğlence hayatını terkederek devlet işleri ile ibadete ağırlık vermiştir. Saltanatının sonlarına doğru ise, devlet işlerini tamamıyla vezirlerine bırakmıştır. Bunlardan Hadım Ali Paşa, uzun müddet, devlet işlerini tek başına yürütmüştür.

Mecbur olmadıkça mücadeleye atılmayan II. Bayezid, kardeşi Cem’le, Memlûklülerin bir vilayeti olan Kudüs’te oturması şartı ile savaşmaktan çekinmiştir. Siyasi kararlarında daha gerçekçi ve tedbirli olan Bayezid, Şah İsmail tehlikesi ortaya çıktığı zaman, zahiren güleryüz gösterip iyi ilişkilerini sürdürürken, diğer taraftan Yeşilbaş denilen Şeybînî hanı ile temaslarda bulunarak, onu Şah İsmail aleyhine teşvik etmekten geri kalmamıştır.

Ayrıca Anadolu’daki Şii propogandasma mukabil tedbirler alan, ancak bizzat bir askerî sefere çıkmadığı ve kan dökülmesine taraftar olmadığı için, bu tutumu büyük hadiselerin ve tahribatın meydana gelmesine sebebiyet vermiştir. Memlûklülerle olan Çukurova’daki nüfuz savaşlarında, sefere bizzat çıkmamasında, bu devletin Batılı devletlerle ittifak ederek, imparatorluğun iki ateş arasında bırakılabilmesi endişesinin hakim olduğu muhakkaktır; çünkü bu tarihlerde Cem, Avrupalıların elinde bulunmakta ve Bayezid de, Mümlûklü sultanının hristiyan devletlerle ve Cem’le olan haberleşmesini casusları vasıtası ile yakından takip etmektedir.

Balkanlar’a ve Boğdan’a yaptığı seferler ise küçük çaplı olup, yalnızca kale kuşatma ve elden çıkmış olan hisarların geri alınması hedefini gütmüştür. Cem’in Macaristan’a geçirilerek, güçlü bir haçlı ordusu ile İstanbul üzerine yürütülmek istendiğini iyi takdir eden Bayezid, bu yüzden, çok güçlü ordularının bulunmasına ve bunların sefer alışkanlığı içinde olmalarına rağmen, büyük sefer ve fetihlere girişememiştir.

Ancak Cem’in vefatı üzerine, fazla meşgul olduğu Mora’nın batı sahillerindeki adalar civarında, zamanında büyük gelişmeler gösteren deniz kuvvetleri ile, müttefik hristiyan donanmalarına karşı mühim savaşlar vermiş ve başarılar elde etmiştir.

Osmanlı donanmasında ilk kalyon, onun zamanında kullanılmaya başlanmış, büyük gelişmeler gösteren denizciliğimizde, Burak ve Kemâl reisler yetişmiş, Akdeniz’de Türk korsan harekatı Avrupa hristiyan denizcileri tamamıyla sindirmiştir. Yine bu devirde, Kemâl Reis kaptanlığında bir Türk donanması,   İspanya’daki  Endülüs   müslümanlarına  yardıma gönderilmiştir.

Bayezid, yeniçeri ocağını da genişletmiş ve 61 bölük ihtiva eden ağa bölüklerini kurmuştur. Timar teşkilatını da ilaveler yapmak suretiyle değiştiren Bayezid, kendi zamanına kadar, 5.000 akçelik dirliği olan bir timarlı sipahi, bir cebeli ile sefere eşerken, kendisi her üçbin akçede bir cebelinin sefere gitmesini kararlaştırmıştır. Devlette yapılan bazı kanuni değişikliklerle de, babası zamanında miktarı epeyce azalan timarlı sipahilerin eski durumlarını yeniden ihya ve ikame etmiştir. Yine, babası tarafından idam ettirilen Çandarlı Halil Paşa’nın oğlu İbrahim Çalebi’yi kazasker yapmış, daha sonra da vezir-i âzamlığa getirmekle babasının aksine devlette yapıcı bir rol oynamıştır.

Saltanatı süresince, ilmi ve ilim adamları ile sanatkarları himaye eden Bayezid’in etrafında çok kalabalık bir ulema ve şuarâ zümresi teşekkül etmiştir. İstanbul, onun zamanında bir ilim ve sanat merkezi haline gelmiştir. Babası zamanında İstanbul’da başlayan ve hızla gelişen ilmî cereyanları teşvik etmek suretiyle Türk ilim ve sanatına önemli katkılarda bulunmuştur. Devrin şairleri kasidelerini kendi adına ithaf etmiş, namına birçok eser kaleme alınmıştır. Kendisine takdim edilen bütün eserleri okuyan II. Bayezid’in kendisi de, “Adlî” mahlası ile bir divan tertip etmiştir. Hattatlıkta da mahareti vardı. Uygur yazısını okumayı da öğrenmişti. Otuzdan fazla alim ve şaire maaş bağlayan II. Bayezid, Mola Câmi’ye her yıl 1.000 filori gönderirdi.

Kendisi, ilme bu derecede düşkün olup ulemayı himaye etmesine karşılık, babası gibi geniş düşünceli ve serbest fikirli değildi. Fazla mutaassıp olması, Hatibzade ve Molla İzârî gibi taassup ehli bir zümrenin tesiri altında bulunması, zamanında fikrî harekatın dar bir çerçevede kalmasına sebep olmuştur. Bu arada, Hatibzade’ye muhalefet eden, Fâtih’in kütüphanecisi Tokatlı Molla Lütfi gibi serbest düşünceli bir alimin idamı büyük teessür yaratmıştır. Devrinin en yüksek şahsiyetleri Şeyh Vefa tekkesinde bir araya gelir ve uzun ilmî toplantılarda bulunurlardı. Molla Lütfi de bu toplantılara devamlı iştirak ederdi.

Talebeleri İbn Kemal (Kemal Paşazade), Tazarruat sahibi Sinan Paşa, Hocazade, Seyyid Ahmed Buhârî ve Zenbilli Ali Efendi gibi tanınmış şahsiyetler hep burada toplanırlardı. Ancak Molla Lütfi’inin idamı ile bu toplantılar son bulmuş ve bu ilim ocağı dağılmıştır.

II. Bayezid, fazileti ve iyi ahlakı dolayısı ile, komşu hükümdarlar ve kendileri ile anlaşmalar imzaladığı devlet reisleri tarafından da hürmetle takdir edilmiştir. Ölümü Mısır’da duyulunca, Memlûk sultanı ve Kahire halkı, gıyabında cenaze namazı kılmışlardır.

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.