Aynı Belgenin Başında Padişahın Hatt-ı Hümayunu Şöyledir
Aynı Belgenin Başında Padişahın Hatt-ı Hümayunu Şöyledir
“Benim vezirim, takririn tâmm-ı ma’lûm-ı hümâyunum olmuşdur. Yeniçeri ağası muhafazaya taahhüd idemediği suretde bu veçhile olması eşlemdir. İşte batrik dahi şimdi salbolundu. Selefi dahi Batrikhane kapusuna salbolunsun”.
Devletin ithamını anlayabilmek için bu yafta üzerinde durmamız icap eder. Cevdet Paşa’da kayıtlı bu belgenin mahiyeti “Rum patriğinin yaftası: Cümleye malum olduğu veçhile her sınıf ve her milletin zabıt ve söz sahibi olanların farîza-i zimmetleri olduğu veçhile kendülerinin zîr-i nezâret ü idaresinde olan efrâd-ı nâsı gece ve gündüz gözedüp herbir ahvâl ve hareketlerini anlamak ve hilâf-ı rızâ harekât-ı redîeden her neye vâkıf olur ise, Devlet-i Aliyye’ye haber vermek vazîfe-i me’mûriyetlerden olduğu misillu patrikler dahi sâye-i inâyet-vâye-i hazret-i pâdişâhîde âsûde-nişîn-i emn ü istirahat olan reâyâ üzerine nasbolunmuş zabıt olup, ibtidâ kendüleri ferâiz-i raiyyet ve istikâmeti bizzat iltizâm ve merkez-i rastî ve sadâkatde sebat ve kıyam etmek ve ol usul üzere milletinin dâima eyü ve fenâsmı bilerek ve her bâr ahvâllerini arayup sorarak içlerinde fenalık ve habasete meyi ve mutâba’at idenleri anladıkda nasihat kabul edenleri nash u pend ve iktizâ ider ise, âyinleri üzere te’dîp ve terbiye itmek ve nasihat ve terbiye kabul etmeyüp mel’anetde ısrar idenleri vaktiyle heber virerek doğruluğu ifa ve ol-vechile Devlet-i Aliyye sayesinde nail olduğu bunca imtiyâzât ve inkıyadın oldukça teşekkürünü edâ eylemek farîza-i zimmet iken Rum patriği olan habis öteden berü sûret-i zahirede ızhâr-ı sadâkat mesleğini göstermiş ise de, bu defa millet beyninde bazı kendüyi bilmez müfsidler, bazı vesâvis-i şeytâniyyeye ittibâ’en bir vakitden berü kurmuş oldukları fesada be-her-hal hâin-i mersûmun ilmi lâhık olmuş idüğünden kendüsi bu makûle dâiye-i bâtılanm hiçbir vakitde başa çıkamayacağını ve bu kadar bin seneden berü min-‘mdillah müeyyed ve ilâ-kıyâmi’s-sâ’a bekası âyât-ı semâviyye ile sabit ve müekkid olan dîn ü devlet-i Muhammediyye hakkında ol makûle sû-i hayâl bir emr-i muhal idüğünü kendüsi bilip ve bilmeyenlere bildirmek lâzım iken zamîr-i habâset-semîrinde merkûz olan dalâlet ve hıyanet iktizâsında o misüllü sâde-dil müfsidleri men’ ve zecr suretiyle pes perde-i hafâda i’mâl-i hiyel ü desâise cesaret ve az kaldı ki bütün milleti ve içlerinde bî-cürm olan nice aceze ve biçâre reayayı umûmen kahr u gazab-ı zıllıllâhiye dûçâr etmek mertebesinde mühlike-i uzmâya sevkeder yollu böyle bir fesâhat-ı cesîmeye cür’et itmiş olduğu gereği gibi meydana çıktığından başka mukaddemce fesâd-ı mezkûr Devlet-i Aliyye memurları ma’rifetiyle haber alınarak cümleye îlân olunduğu esnada mücerred Devlet-i Aliyye’nin reâyâ ve berâyâsı hakkında mecbûl olduğu şîme-i rahm u şefkat iktizâsınca kendülerine peşince îkâz ve cadde-i selâmete da’vet için tenbîhât-ı lâzimeyi mutazanının Patrikhane’ye alenen buyurıldı-i âli ısdânyla habîs-i mersûm tarafından derhal iktizâ eden mahallere şedîd afaroz kağıdları irsâliyle bir mahalde reayadan bir güne fesad vukua gelmemesi tenbih olunmuş iken, muktezâ-yı habâset-i müstemirresi üzre cümleden ziyâde kendüsi mütenebbih olmayarak şimdiye kadar vukûbulan fesâd u şikâk ve insilâb-ı emniyet ve ihtilâl-i asayişe sebeb-i müstakil olduğundan fazla kendüsi Morali olmak mülâbesesiyle bu defa Mora Cezîresi’nde vilayeti olan Kalavrita kazası reayasından bazı iğfal ve ızlâl olunmuş bî-magz eşkiyâ tarafmdan hilâf-ı tavr-ı raiyyet vukua gelen ba’zı felâhat u şenâatde medhal-i küllisi oldığı mütehakkik ve ol-vechile eşkiyâ-yı merkûmenin bi-avnihî teâlâ dûçâr olacakları kahr u felâkete hâin-i mersûm sebeb-i müstakil olarak gerek Devlet-i Aliyye aleyhinde ve gerek zımnen kendü milleti hakkında ez-her cihet hıyanet ü habaseti bütün bütün açığa çıkmış ve ol-vechile izâle-i vücûd-ı habâset-âlûdı lazım gelmiş olduğundan hâin-i mersûm ibreten-li’s-sâirîn salbolunmıştır”.
Bundan sonra, aynı harekete iştirak eden Kayseri, Edremid ve Tarabya metropolidlerinin Balıkpazarı’nda, Kaşıkçılar Hanı önünde ve Parmakkapı’da, asıldıkları bilindiğine göre, bu vesika, Osmanlı devleti hudutları dahilindeki Rum halkın isyana hazırlandığını açıklamaktadır. Esasen Cevdet Paşa, paskalya gecesi Rumların Türk halkı basacaklarını, belgelere dayanmak suretiyle kaydetmektedir:
“Rumlar, paskalya gecesi bağteten ehl-i İslâm’ı basubde mahvetmek azminde iken, paskalya günü patriklerinin salbolunduğmı görmeleri, kendü haklarında bir nevi mücâzat-ı ilahiyye idi. Ve Fâtih’in ihya eylemiş olduğu Rum patrikliği gibi bir büyük makamda iken Eterya işlerini terviç eden âdemin her türlü cezaya müstahak olduğu”.
Devrin kaynaklarından anlaşıldığına göre, bu sırada halka silah taşıması için emir verilmiş, bu hareket de, İstanbul’da ve diğer bazı şehirlerde Rumlara karşı birtakım taşkınlıkların yapılmasına sebep olmuştur. Hemen ilave edelim ki, bundan sonra Patrikhane’de bulunan metropolidler, Rum patriğinin “hilâf-ı nizâm ve mugâyir-i âyîn” hareketlerini dikkatle takip ederek, devlet nezdinde teşebbüslerde bulunmuşlar, “sonra mes’ul ve muâteb olmakdan ictinab suretini izhâr” etmişlerdir. Bilhassa, bu kabil patrikler “azl ve tebdiline müsaade buyurulmadığı suretde kendüleri patrik-i mersûmun zamanında işe karışmamak üzere hanelerinde ikamete mecbur olacaklarını” bildiren metropolidlerin gönderdikleri arzuhal ve Rumca arizalarm çokluğu nazar-ı dikkati çekmektedir. (Mesela bakz. Başvekalet Arşivi, nr. 36249, sene: 1239-1824; nr. 3673, sene: 1239-1824, Rumca ariza).
Bu suretle, Patrikhane’nin evvelce kazanmış olduğu selahiyetler tamamen kaldırılmış olup, 1844’de, Fuad Paşa’nın tavsiyesi ile Abdülmecid tarafından verilmek istenen yetkilerle de ilgisi yoktur.
Patrikhane, son altmış sene, 1860-1862 nizâmına göre idare edilmiştir. Abdülaziz tarafından tasdik edilen bu nizâma göre, Patrikhane, patriğin nezâretinde olup, sivil işler için dört metropolid ve sekiz laikten müteşekkil muhtelit bir meclisin de yardımını temin eden 12 kişilik Synode (her iki meclis: Les Deux Corps) tarafından idare ediliyordu.
Öte yandan, Patrikhane’nin Yunanistan lehinde gittikçe artan siyasi faaliyetlerini dikkatle takip eden Bulgarlar 1870’de, Sırplar 1879’da, Romenler ise 1895’de kiliselerinin istiklalini ilan ile müstakil cemaatler tesis etmekte gecikmemişlerdir.
Bununla beraber, Patrikhane’nin, IX. Pius ve XIII. Leon gibi papaların, kiliseleri birleştirmek üzere giriştikleri 1871 ve 1894 teşebbüslerine karşı camaatinin istiklalini müdafaa ettiğini de belirtmek isteriz.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.