Bayezid ve Timur
Bayezid ve Timur
Yıldırım Bayezid’in Anadolu’da Türk birliğini yeniden kurmak için var gücüyle çalıştığı bir sırada, Timur da, Asya’daki muhteşem imparatorluğunu daha genişletmek için sağa-sola seferler tertip etmekte idi. Dünya siyasetinin Asya kıt’asmda yoğun hadiselere sahne olduğu bu devirlerde, toprak ve asker bakımından gerçekten bir cihan imparatorluğu kurmuş olan Timur’dan sonra Osmanlı devleti ile merkezi Mısır’da bulunan ve Doğu Akdeniz havzasına hakim olan Memluklü sultanlığı, güçlü birer siyasi teşekkül halinde bulunuyorlardı. Bunlar arasında, darmadağınık ve irili-ufaklı çok çeşitli siyasi toplulukları hakimiyeti altına alan Timur, bütün gücünü, hem-hudut olduğu komşu ülkelerin istilasına sarfetmekte idi. Daha eski bir tarihe sahip bulunan Memluklüler, hilâfet merkezinin de ellerinde bulunması dolayısıyla, İslâm aleminin liderliğini temsil etmekte idiler. Osmanlılar ise, çok şuurlu bir siyaset takip ederek, cihad ve gaza mesleğinde, bütün İslâm aleminin takdirlerini kazanmakta idi. Bu yüzden Timur, zaman zaman Osmanlı ve Memluklü devletleri ile temaslara gelmesine rağmen, askerî bir mücadeleye girişmeyi hiçbir suretle göze alamamakta idi. Ancak kendilerinin dışında vukua gelen hadiselerin yarattığı ortam içerisinde, bir kısım tahrikler, sonunda Osmanlı devleti ile Timur’u karşı karşıya getirmiştir.
Timur, ayağından sakat idi. Bu yüzden kendisine, bir nevi alaya alınmak için “Topal Timur” demek olan “Timurlenk” adı verilmiştir. Aksak Timur da denilen bu hükümdar, 1355 yılında Semerkand’ın güneyinde bulunan Keş kasabasında dünyaya gelmiştir. Bu tarihlerde Mâverâünnehr’de Cengiz sülalesinden Çağataylar hüküm sürmekte idi. Timur, Samerkand valisi Emir Kazan’in isyanında, onun maiyyetinde idi. Bu yüzden de, Çağatay hanlarının takibine uğradı. Tuğluk Timur’a isyan eden Timur, 1368 yılında Belh emiri oldu. Daha sonra da hudutlarını genişleterek, han mesabesine yükseldi. Timur’un en büyük rakibi Altınordu Toktamış idi. 1376’da Altınordu hanlığını bertaraf eden Timur, 1378’de İran’ı tamamıyla nüfuzu altına aldı. Sonra da Azerbaycan, Irak-ı Acem ve Irak-ı Arab’ı istila etti. Celâyirli hükümdarı Sultan Ahmed ile Azerbaycan’a hakim olan Karakoyunlu hükümdarı Mehmed Beyoğlu Kara Yusuf, 1393 yılında, Mısır Memluklü sultanı Melik Zahir Berkuk’a iltica ettiler. Timur’un Bağdad’dan ayrılmasını müteakip, Sultan Ahmed, Bağdad’a dönerek, Timur’un valisi Emir Mes’ud’u firara mecbur etti.
1399 yılında Hindistan seferine çıkan ve büyük başarılar kazandıktan sonra, Samerkand’a dönen Timur, Celâyirli Ahmed’in Bağdad’ı tekrar eline geçirdiğini haber alınca, bunu hazmedeyerek, yeniden Bağdad üzerine geldi. Şehri zaptetti. Sultan Ahmed, Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf ile Suriye’ye firar etti. Halep yakınında Memluklü askerleri tarafından yolları kesilince de Anadolu’ya, Yıldırım Bayezid’e iltica eylediler.
Timur, Memluklü sultanı Berkuk’un ölümüne hayli sevinmişti. Berkuk, Bağdad’ı birinci defa işgal ettiğinde, Mısır’a kaçan Celâyirli Ahmed’i talep için gönderdiği elçileri katlettirmişti. Ülkenin doğusunda gelişen ve ehemmiyet arzeden hadiseler yüzünden Mısır üzerine gidemeyen Timur, hareketini başka bir zamana tehir etmişti. Bu sırada Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bayezid ile Memluklü sultanının arasınm bozulması, Timur’a rahat bir nefes aldırmıştı. Yıldırım Bayezid’in Malatya ve Divriği ile çevresini işgal etmesi üzerine, Memluklü sultanı, buraların kendisine ait olduğunu ileri sürerek, gönderdiği bir elçi ile zikri geçen bölgeleri geri istemişti. Yıldırım’ın, Memluklü sultanının isteğini reddetmesi, Berkuk’un yerine tahta geçen Sultan Ferec’in Suriye üzerine sefere çıkmasına yol açtı. Buradaki isyanı bastıran Ferec, I. Bayezid’e elçi göndererek, daha önce zikri geçen yerlerin iadesini tekrar etti. Ancak gönderdiği elçiden cevap gelmemişti. Osmanlı devletine savaş açmaya cesaret edemeyen Ferec, Mısır’a geri dönmüştü.
Öte yandan Yıldırım Bayezid, kendisine iltica eden Celâyirli Ahmed’e, Kütahya’nın idaresini verdi. Kara Yülük Osman ile adamlarını da Kayseri ve Aksaray taraflarına tayin etti. Aksak Timur, düşmanı olan Berkuk’un ölümünden sonra, Mısır’ın içine düştüğü anarşi durumu ile bu devletin Osmanlılarla arasının açılması sonucunda, yeni bir batı seferinin ehemmiyetini yakînen idrak etti. Bu yüzden 1399 yılının Eylül’ünde üçüncü defa olarak Anadolu ve Suriye seferine çıktı. Gürcistan seferini tamamlayıp, Pasinler’e geldiği ve Avnik taraflarına indiği sırada, yerlerinden atılmış birçok hükümdar ve emir kendisini istikbal ile, tâbiiyet arzettiler. Bunlar arasında, Yıldırım Bayezid’in topraklarını ülkesine ilhak eylediği Anadolu beyleri çoğunlukta idi. Menteşeoğlu, Germiyanoğlu Yakub Bey, Aydınoğlu İsa Bey’in oğlu Musa Bey, Saruhanoğlu Hızır Şah, Yıldırım Bayezid tarafından yurtlarından atılmışlar idi. Bu beyler, babalarından kendilerine miras kalan ülkelerin Osmanlı hükümdarı tarafından zabtedildiğini söyleyerek şikayetlerde bulunduktan sonra, Timur’dan, ülkelerinin geri alınması için yardım ricasında bulundular. Bunlardan başka, yine Anadolu hükümdarlarından olup da, Osmanlı devletinin hizmetine girememiş ve arzu ettikleri mevkilere erişememiş bir kısım kimselerle Çemişkezek ve Dersim havalisi hükümdarı Emir Yalman ve bazı Şarkî Anadolu ümerâsı da Timur’un hizmetine girmişlerdi.
Buna karşılık Timur’un önünden kaçan Celâyirli hükümdarı Sultan Ahmed ile Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf, Suriye’ye gitmek için teşebbüse geçtiler. Ancak Halep naibi Emir Demirtaş ile Hama naibi Emir Dokmak, karşılarına çıkarak, kendilerini salmak istemediler. Aralarında vukua gelen çarpışmayı kazanan Sultan Ahmed ile Kara Yusuf, Bursa’ya geldiklerinde, Yıldırım Bayezid tarafından büyük bir merasimle karşılandılar. Hatta, Yıldırım, Sultan Ahmed’in kızını oğlu Mustafa Çelebi’ye nişanladı.
Sultan Ahmed ile Kara Yusuf’un Osmanlı hükümdarının iltifatlarına nail olup himaye görmesi Timur’u gazaba getirdi. Bu yüzden, zaten savaş niyetiyle çıktığı seferin muharebe hazırlıklarına daha bir hız verdi. Bu arada Yıldırım Bayezid’e bir mektup göndererek, Sultan Ahmed ile Kara Yusuf’un kendisine gönderilmelerini veya idam edilmelerini yahut da Osmanlı topraklarından harice çıkarılmalarını talep etti. Yıldırım Bayezid, Timur’un bu mektubuna hayli hiddetlendi. Mültecileri vermedi. Devlet erkanının bir kısmı mültecilerin verilmesini muvafık gördülerse de Yıldırım Bayezid, Timur’a, “O kan dökücü ve gaddarın fitne ve aldatmasını defeylemek bize vacib olmuştur. Kendisi bu tarafa gelmekte üşenme gösterirse, biz onun kasdına Tebriz ve Sultâniye’ye varmaya üşenmeyiz.” diye haber gönderdi.
Bu cevap üzerine iki hükümdarın arası iyice açıldı. Timur’un mektuplarının birkaç defa gelip gitmesinden şüphelenen Kara Yusuf firara karar verdi. Aşiretini maiyyetine alarak, Osmanlı hükümdarı tarafından kendisine bağışlanan bölgeleri (Kayseri, Aksaray) yağmalayıp, geçtiği yerleri de talan ederek, Şam ile Bağdad arasında bulunan Hit ovasına indi.
Timur, Osmanlıların üzerine kesin sefer kararını verdikten sonra Sivas, Kayseri ve Malatya taraflarında Moğol istilasından arta kalan ve Kadı Burhaneddin devletinin ilhakından sonra da, Osmanlılara tâbi olan kendi cinsinden göçebe Tatarları tarafına çekerek, Osmanlılar aleyhinde tahrike başladı. 1400 yılında, kendisi Azerbaycan, Berdaa’da kışlamakta iken, Erzincan hükümdarı Mutahharten, yanına gelerek tâbiiyetini arzetti. Bunun üzerine Timur tarafından, kendisine tuğ, alem ve tâbiiyet alameti olan külah ve kemer ihsan edildi. Bu hadise üzerine Osmanlı hükümdarı, Mutahharten’in kendisine tâbi olarak vergisini göndermesini bildirdi ise de, Erzincan emiri, Timur’a şikayette bulundu. Böylece iki hükümdar arasında tekrar mektup ve elçiler teati edildi.
İran, Türkistan, Irak ve Arran’ın muhtelif kavimlerinden bir araya getirdiği ordusu ile 1400 yılı Temmuz’unda Erzurum ve Erzincan’a gelen Timur, Mutahharten Bey tarafından istikbal edildi. Böylece Timur Osmanlı topraklarına girmiş oluyordu. Sivas’a doğru ilerleyen Timur ordusuna, Mutahharten ve Kara Yülük Osman Bey kılavuzluk etmekte idiler. 9 Ağustos 1400’de Sivas önlerine gelen Timur, şehri kuşattı. Sivas valisi Şehzade Süleyman Çelebi, bir müddet önce buradan ayrılarak, yerine Malkoç Mustafa Bey’i bırakmış idi. Timur’un Sivas’ı muhasarası onsekiz gün sürdü. Yıldırım Bayezid, Timur’un ordusuna baskın yapmak için, oğlu Mehmed Çelebi ile Anadolu beylerbeyisi Timurtaş Paşa’nın kumandasında önemli bir kuvvet gönderdi ise de, bunu haber alan Timur, daha önce davranarak, karşılarına daha üstün bir kuvvet çıkardı. Süleyman Şah, Cihan Şah ve Şeyh Nureddin ile diğer ümeranın kumandasında harekete geçen Timur’un kuvvetleri, Kayseri’yi geçerek, Osmanlı askerlerini hezimete uğrattılar ve bütün bu havaliyi yağma ettikten sonra, tekrar orduya döndüler.
Timur, bir yandan Sivas surları etrafına kuşatma aletleri yerleştirip tazyikini artırırken, bir yandan da lağımlar attırdı. Osmanlı askerleri muhâsırlara karşı çok iyi bir savunma yaptılar. Nihayet şehrin surlarının çökmekle olduğunu gören Malkoç Mustafa Bey, ahalinin ısrarı ile teslim olmaya karar verdi. Timur’un huzuruna gelerek aman diledi. Timur, hem Mustafa Bey’e hem de Sivas halkına aman verdi ve müdafaada bulunanların kanlarını dökmeyeceğine yemin etti. Şehir teslim olunca Timur hristiyanların esir edilmelerini, müslümanlardan da eman malı alınmasını emretti. Güya sözünde durmuş olmak için de tam dörtbin savunma askerini, kanlarını dökmeyerek, diri diri toprağa gömdürdü.
Halkı da kılıçtan geçiren Timur, mabedlere dokunmadı. Ancak, kendisini istikbal için ellerinde mushaflar olduğu halde tevhidlerle karşılayan çocukları, süvarilerinin atları altında telef etti. Şehri, baştan başa tahrip eden Timur, bütün surları yıktırdı. İğneden ipliğe ne varsa yağma ettirdi. Kale muhafızı Mustafa Bey’i ise, gördüklerini efendisine anlatması için serbest bırakarak Bursa’ya gönderdi. Timur’un zabtettiği Anadolu şehirleri içinde en büyük tahribata uğrayan Sivas, bu tahribatın izlerini yakın zamanlara kadar silememiştir. Facia, her ne kadar Yıldırım Bayezid’i ürkütecek bir tesir icra etmemiş ise de, halkın hatırasında asırlarca derin izler bırakmıştır. Hatta Evliya Çelebi’nin yazdığına göre, “Sana bir iş edeyim de, Timurlenk Sivas’a etmemiş ola.” sözü bir darb-ı mesel halinde sık sık söylenir olmuştur. Ancak Sivas şehri, Anadolu’nun fethinden beri, herhangi bir istila görmediği gibi, dahilî ve haricî tesirlerden de uzak kalmış, mevkii itibariyle önemli bir ticaret merkezi, ilim ve irfan menbaı iken, bu faciadan sonra körlenip gitmiş, bir daha da kendisini toparlayamamıştır.
Timur’un Sivas’ı muhasarası sırasında, Elbistan ve Maraş civarına hakim bulunan Dulkadirli Türkmenleri, surlar çevresinde piyade savaşları yapan ve atlarını ovaya salmış olan Timur askerlerine baskın yaparak atlarını sürüp memleketlerine götürmüşlerdir. Bilhassa güzel Sivas kızları ile, nüfusunun mühim bir kısmını Azerbaycan’a gönderen Timur, ordusu ile hareket ederek Elbistan üzerine vardı. Büyük oğlu Şahruh’u öncü olarak ileri gönderdi. Timur’un askerlerinin yaklaştığını duyan Dulkadirli Türkmenleri, hemen dağlara çekildiler. Şahruh, firarileri takip etti. Bütün malları ile davarlarını zaptetti. Dulkadirliler sarp yerlere çekildikleri için, onlara herhangi birşey yapamadı. Elbistan şehri ile çevresi baştan başa yağmalandı. Daha sonra Malatya üzerine geçen Timur, 15 Eylül’de bu şehri mukavemetle karşılaşmadan ele geçirdi. Malatya’nın hristiyanları esir alındı. Müslümanları ise eman malı karşılığında serbest bırakıldı.
Timurlenk, Osmanlı devletinin doğu hududundaki bu önemli şehirleri baştan başa tahrip edip, halka korku ve dehşet vermekle, Yıldırım Bayezid’i üzerine çekmek istiyordu. Halkın mukavemetini kırmakla, aynı zamanda, bir sonraki gelişinde direniş kapılarını ardına kadar açık tutmak istiyordu. Bu arada, hazırlıksız bulunan Bayezid, Timurlenk’in Sivas üzerine geldiğini duyunca, Rumeli’ye ve Anadolu’da kendi devletine bağlı olan beyliklere haberler göndererek, askerlerini toplamaya başlamıştı.
Timur’un Sivas’tan sonra Kayseri veya Tokat’a yürüyeceğini zanneden Yıldırım Bayezid, Batı Anadolu’ya gelinceye kadar hayli müstahkem kalelerin zaptı gerekeceğinden, bunun epeyce bir zamana bağlı olduğunu düşünüyordu. Böylece Timur’un kaybedeceği zaman zarfında kendisi de hazırlanabilecekti. Hemen her kuşattığı şehri bir iki gün içinde ele geçiren Timur, Sivas şehrinin surları önündeki uzunca bekleyişinin diğer Anadolu şehirlerinde de yaşanabileceğini düşünerek, ilerleyişin müşkilatını idrak etmişti. Bundan dolayı da, Bayezid’in kendi üzerine gelmesini beklemişti.
Sivas’ta bulunduğu sırada, Mısır sultanına elçi gönderen Timur, Avnik muhafızı olup, Kara Yusuf tarafından esir alınarak Kahire’ye gönderilen Atlamış’ın kendisine verilmesini talep etti. Ancak elçi, Mısır’a giderken, Halep valisi tarafından tutuklanarak hapsedildi. Timur, Halep valisini cezalandırmak ve Mısır sultanına gözdağı vermek için, Suriye’yi zabtetmeye karar verdi. Malatya’dan sonra Besni’ye geçti. Besni’yi de ele geçiren Timur, Suriye halkına Farsça bir beyanname gönderdi. Timur, bunda; “bir yıl önce Hindistan’ı, bu yılın içinde de Gürcistan’ı fethettikten sonra, terbiyesi az olan Osmanlı hükümdarının kulağını bükmek üzere Anadolu’ya geldiğini, Sivas ve havalisini ele geçirdikten sonra, Suriye ve Mısır üzerine yürümeye karar verdiğini” bildirmekte idi.
Timur Besni’de iken, Yıldırım Bayezid, vezirlerinden Hoca Firuz’u Kahire’ye göndererek, daha evvel Timur’a karşı kurulmuş olan ittifakın yenilenmesini ve düşmana karşı ortak hareket edilmesini teklif eti. Ancak Memluklü ümerâsı, Yıldırım Bayezid’e güvenemeyeceklerini, Timur’un mağlup edilmesi halinde, Osmanlı hükümdarının Suriye’yi zaptetmeye kalkışacağını, Malatya’nın işgalinin buna güzel bir misal olduğunu söyleyerek, sultana bu mealde bir mektup yazdırdılar.
Diğer taraftan Timur, Suriye istikametinde ilerleyerek, Aymtab’ı (Gaziantep) ele geçirdi. Halep emirinin elçisini haps ve katletmesinin intikamını almak için, 1400 Ekimi’inde Halep önlerine gelen Timur, Şam emiri Sudun ile birlikte Halep emiri Demirtaş’ın kuvvetlerini mağlup etti ve şehri ele geçirdi. Halep ve çevresindeki halka ağır zulümler yapan Timur, her tarafı yağmaladıktan sonra Şam üzerine yürüdü. Hama’yı ele geçirip, halkını katliam etti. Şam askerlerini de feci bir mağlubiyete uğrattıktan sonra, Suriye’nin merkezi olan Şam şehrini de zabtetti. Yıldırım Bayezid de, Timur’un Suriye’yi zabtettikten sonra çölü aşıp Mısır’a, inemeyeceğini düşünerek, tekrar Anadolu’ya döneceğini hesaplamış ve ordusunu alarak Kayseri’ye gelmişti. 25S Oysa Timur, Yıldırım Bayezid’i mağlup etmek için, yanındaki askerleri kafi görmeyerek, Anadolu üzerine yürümekten vazgeçerek, Suriye’den el-Cezîre üzerine hareket etti. Fırat kenarlarında dağınık bir şekilde bulunan Dulkadirli ve Göbek oymaklarını dağıttıktan sonra Bağdad’a geçerek, halkını katliam eyledi.
Yıldırım Bayezid, Timur’un doğuya doğru uzaklaşmasını müteakip, aralarındaki düşmanlığa sebep olan Mutahharten’i cezalandırmak için, Temmuz 1400’de Erzincan üzerine yürüdü. Osmanlı kuvvetleri tarafından Erzincan şehri kuşatıldıktan sonra, kalenin muhafızı Mukbil, Kara Yusuf tarafından esir alındı. İç kaleye çekilmiş olan Mutahharten de nihayet teslim oldu. Kendisine tâbi olan bütün şehirler, Osmanlı hükümdarının hakimiyeti altına girdi. Erzincan’ın idaresini Kara Yusuf’a veren Yıldırım Bayezid, Kemah’ı doğrudan Osmanlı ülkesine ilhak etti. Kara Yusuf’un Erzincan halkı ile uyuşamaması ve Erzincanlıların istekleri, Celâyirli Sultan Ahmed’in de şefaati sonunda şehri tekrar Mutahharten’e veren Yıldırım Bayezid, Mutahharten’in bütün ailesini Bursa’ya gönderdi.
Erzincan’a hareket etmeden, henüz Kayseri’de bulunduğu sırada Amasya’yı Osmanlılara teslim ettikten sonra, Yıldırım Bayezid’in hizmetine giren ve seçkin kumandanları arasında yer alan Sultan Ahmed’i elçilikle Mısır’a gönderen Yıldırım Bayezid, Mısırlılardan aldığı Anadolu’daki bazı yerleri geri vermek suretiyle dostluk ve ittifak anlaşması yaptı. Irak’ın zabtından sonra Azerbaycan’a dönen Timur ise, Osmanlı hükümdarı ile artık bir savaşa kesin olarak karar verdiği için, imparatorluğunun bütün kuvvetleri ile, tâbiiyetini kabul eden devletlerin hükümdarlarını, askerleri ile yanma çağırdı. Özellikle Türkistan’daki, seçilmiş kıtaların başında bulunan torunu Muhammed Sultan’ı getirtti.
Yıldırım Bayezid de, Timur’un Irak’tan çekilmesi üzerine Celâyirli Sultan Ahmed’i, önemli bir kuvvetin başında Bağdad’a göndererek, Timur’un kuvvetlerini arkadan vurdurmak istedi. Yine, Kara Yusuf’u da, Anadolu’nun doğu bölgesinde karışıklık çıkararak, Timur’un bu bölgede bıraktığı askerleri ve kumandanları taciz etmeye gönderdi. Diğer taraftan Timur, daha Suriye’de iken, Yıldırım Bayezid’e bir elçi ile mektup göndererek, cihangirlik davasında haklı olduğunu, bu yüzden de Bayezid’in kendisine itaat etmesinin lazım geldiğini yazmış idi. Yıldırım Bayezid de, Yakub Bey ile gönderdiği cevapta, kendisini ve hanedanını medhederek, pek çok ülkeler fethedebileceğim, bu yüzden de karşısına çıkacak düşmanla hesaplaşmaya hazır olduğunu bildirdi. Osmanlı elçisi ile görüşen Timurlenk, tekrar bir mektup göndererek, sulh ve dostluk temayülünde olduğunu bildirmişti. Ayrıca, ikisi arasında vâki olacak bir dostluğun, düşmanlarına karşı İslâm’ın kuvvetini artıracağını yazmıştı. Bu meyanda, itaatinin tahakkuku için, oğullarından birisini rehin olarak istiyor; hil’at ve teşrif göndererek Yıldırım Bayezid’i, kendisini tâbi bir hükümdar halinde tutmak istediğini anlatıyordu.
Başta Çandarlızade Ali Bey olduğu halde, Timur’un zaferden zafere koştuğunu gören Osmanlı devlet erkanı, Yıldırım Bayezid üzerinde tesirlerini icra ederek, onu sulhe meylettirmeye muvaffak olmuşlar idi. Bunun üzerine Timur’a yeni bir elçi gönderildi. Diğer taraftan Timur’un Arran’a gelmesinden endişelenen ve onun bir daha Anadolu üzerine yürüyeceğini zanneden Yıldırım Bayezid, topladığı kuvvetlerle, Sivas üzerine yürüdü. Bunu duyan Timur, şehzadeleri ile, ileri gelen bir kısım ümerâsını büyük oğlu Şahruh’un maiyyetine vererek, Osmanlı padişahının taarruzunu durdurmaya gönderdi. Kendisi de, bütün kuvvetlerini alarak Nahcivan üzerine yürüdü. Vezir Ali Paşa’nın sulh teşebbüslerine Erzincan hakimi Mutahharten’in de aracılıkta bulunması üzerine, Şahruh bulunduğu yerden daha ileriye harekete etmedi ve adamlarından Şeyh Ali’yi babasının yanma göndererek keyfiyeti haber verdi. Bir süre sonra da Mutahharten Alnıcak’ta bulunan Timur’un yanına geldi. Yıldırım Bayezid adına Timur’dan itizarda bulunan Mutahharten, onu sulhe meylettirmiş idi. Mutahharten’den kısa bir süre sonra da Kadı Ferideddin ile Yahşi Bey, elçilik vazifesi ile Timur’un yanma gelerek Yıldırım Bayezid’in mektubunu takdim eylediler. Yıldırım Bayezid mektubunda, aradaki zıddiyet ve anlaşmazlığa hiçbir sebep bulunmadığını bildirdikten sonra, bütün atalarının kafirler ile gaza ve cihad eylediklerini, ülkeler zabtedip İslâm’ı yaydıklarını, kendisinin de aynı yolda olduğunu bildirerek, sulh ve dostluk teklifi yapıyordu. Ayrıca, aralarında dostluk teessüsünden sonra, Memluklü sultanı ile sulhe tavassut edebileceğini yazmakta idi. Timurlenk, Osmanlı hükümdarının elçilerine, devamlı küffâr ile gazada bulunan Anadolu Türk ve müslüman halkına zaaf gelmemesi için gayret sarfettiğini, Anadolu’nun tahribi ile müslümanlara karşı düşmanların kuvvetlenmesine vesile olmak istemediğini söyleyerek, Kara Yusuf’tan şikayetini tekrar etmiş ve Yıldırım Bayezid’in bu hükümdarı himaye etmekten vazgeçmesini istemiştir.
Osmanlı elçilerine izin veren ve kışı burada geçireceğini söyleyen Timur, cevabi mektubunu kendi elçisi Çimtay’a vererek Bursa’ya göndermiştir. Yıldırım Bayezid’in mektubuna karşılık Timur; onun sözlerini doğruladıktan sonra gaza ve cihad hususunda yardımlarda bulunarak, sevaplarından hissedar olmak arzusunu izhar ediyor, aralarında dostluk kurulması halinde bütün müslümanların rahat edeceğini bildirdikten sonra, Kara Yusuf’un diri veya ölü olarak geri verilmesini isterken, Kemah’ın Mutahharten’e iade edilmesini ve ailesinin serbest bırakılmasını, Osmanlı şehzadelerinden birinin yanına gönderilmesini, Anadolu beylerinden alınan yerlerin sahiplerine verilmesini şart koşuyordu.
Yıldırım Bayezid, Timur’un bu mektubunda; “Hülâgû Han bile Mısır’a kaçan Abbasi halifesini Mısır sultanından istememiştir. Mültecileri kovmak ve teslim etmek mümkün değildir. Eski dostlarından olan bu adamların özür ve kusurlarını bildirip affettirmeye teşebbüs edecek bir zaman ve imkan bulunamamıştır. İlk önce Sultan Ahmed, daha sonra da Kara Yusuf, benim iznimle bu topraklardan ayrılmışlardır. Tekrar gelirlerse, yine kabul edilirler. Misafir reddetmek amansızlık ve imansızlıktır.” diyerek Timur’a böylesine küçük şeylerle meşgul olmamasını tavsiye etmiştir. Sivas ve havalisi hakkında hiçbir iddiada bulunmamasını bildirmekte, aksi takdirde elden geleni yapmaya çalışacağını yazmakta idi. Ali Paşa’nın, ihtiyatlı bir şekilde hareket edilmesine dair hatırlatmasına da, “Şerefimiz ve karşı koyacak kuvvetimiz vardır. Tâbi olamayız, istikbalsiz de yaşayamayız!” diyen Yıldırım Bayezid, bu cevabı vesilesiyle Timur’a gönderdiği hediyeleri de -gayet az olmakla beraber- dokuzar adet olmasına dair eski Türk geleneğini tatbik etmeyerek, onar adet takdim ettirmişti. Diğer taraftan, mektupta kendi adını altın yaldızla ve çerçeve içinde, Timur’un adını ise normal ve küçük harflerle yazdırması da, Timur’un hayli canını sıkmıştır.
Bu son mektup, Timur’un Anadolu üzerine yapacağı bir sefer için her türlü tesiri icra etti. O sırada, Çin’de, imparatorun ölmesi üzerine önemli karışıklıklar çıkmış idi. Çin’in bu yüzden oldukça kolaylaşan istilası için hareket etmeden önce, arkasında bir rakip bırakmak istemiyordu.
Kış mevsimini Karabağ’da geçiren Timur 1402 yılı başlarında bütün şehzadeleri ile ümerâsını çağırarak, büyük bir meşveret tertip etti. İslâm dininin bir mücahidi olan Osmanlı padişahına karşı sefer tertip edilmesini doğru bulmayan şehzade ve kumandanlar, Timur huzurunda birşey demediler; ancak dışarı çıktıklarında, ümerâdan Almalık Şemseddin’i içeriye göndererek, Anadolu gibi her tarafı müstahkem kalelerle dolu ve yiğit gazileri çok olan bir beldeyi istila etmeden önce iyice düşünmek lazım geldiğini bildirdiler. Ancak, müneccimbaşının Anadolu’nun bu yılda istila edileceğine dair beyanları üzerine Timur harekete geçti.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.