Devletçilik
TÜRK İNKILÂBI’NIN TEMEL İLKELERİ (ATATÜRK İLKELERİ)
Devletçilik
Devletçilik, devlet yetkilerinin artması, genişlemesi, kamu hizmet ve faaliyetlerinin yayılmasıdır. Bu çerçevede, bir tür devlet müdahalesi anlamına da gelmektedir. Ancak en klasik tanımıyla devletçilik; devletin, daha önce kendi faaliyet alanına girmeyen konulara da, kamu menfaati sebebiyle girmesi, katılması ve müdahale etmesi demektir.
Devletçilik, dar ve geniş olmak üzere iki anlamda kullanılır. Geniş anlamda devletçilik; Türkiye’de uygulanan ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmanın özelliklerini ortaya koyan bir politik uygulamadır. Dar anlamda ise; özel teşebbüse yer veren ekonomik prensiplere sahip, iktisadî alandaki uygulamalardır. Türkiye’de devletçiliğin asıl uygulamaları, ekonomide görüldüğünden, devletçilik, ekonomik bir mana ifade etmektedir.
Devletçilik; ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmanın özelliklerini gösteren, niteliklerini belirten bir politik uygulama ve uygulamaya yön veren bir temel ilkedir. Bir ekonomik kalkınma modeli olarak devletçilik, toplum yararına yaygın hizmetleri öngörür.
Türkiye’de devletçilik ile, devlet ve fertlerin özel teşebbüsleri ve şahsî faaliyetleri esas alınarak, büyük bir milletin ve geniş bir ülkenin bütün ihtiyaçtan karşılanmaya çalışılmıştır. Çünkü, uzun süren savaşlar ve zor şartlarda gerçekleştirilen Millî Mücadele’nin ardından, devletin ve milletin içinde bulunduğu ekonomik durum daha da bozulmuştu. Bu kötü durumu ortadan kaldıracak olan ekonomik kalkınma idi. Halbuki bu dönemde içinde bulunulan imkansızlıklar sebebiyle ülke kalkınmasının sağlanabilmesi çok zordu. Bunun için eldeki bütün imkanların kullanılması gerekiyordu. İşte bu noktada, günün şartlan içerisinde devletçilik, bir kalkınma modeli olarak ortaya konulmuştur.
Ayrıca ülke çapında çok şeylerin eksik olduğu görülerek devletçilik ile, devlet öncülüğünde ülke ekonomisinin, Türk Milleti’ni çağdaş milletler seviyesine yükseltecek seviyeye getirilmesine çalışılmıştır. Bunu gerçekleştirmek için de Türkiye’de devletçilik, devlet işletmeciliği ile özel teşebbüsün bir arada bulunması şeklinde gelişmiştir. Hatta, güçlü ve çağdaş bir devlet oluşturma hedefine ulaşabilmek için devletçilik anlayışı çerçevesinde, devlet ile özel sektör ekonomik hayatın içerisinde birlikte yer almışlardır.
Bu çerçevede Atatürk, devletçilikle ilgili olarak yaptığı bir konuşmada, “Devlet, ferdin yerine geçmemelidir. Devlet özellik gösteren bir işi üzerine alabilir. Ancak, devlet ve fert birbirine karşı değil, birbirinin tamamlayıcısı olmalıdır.” diyerek, Türkiye’de devletçiliğin ne anlama geldiğini ve nasıl yorumlanması gerektiğini açıkça ortaya koymuştur.
Atatürk’e göre devletçilik, Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye’ye has bir sistemdir. O, devletçiliği tamamıyla demokrasi ve hürriyet rejimi içerisinde değerlendirmiş, devletin, iktisadî sahada rehberliğini ön planda tutmuştur.
Atatürk devletçilik ile; devleti, ekonomik hayatı destekleyen bir güç olarak düşünmüş ve devletin bizzat ekonomik faaliyetlerde bulunmasını istemiştir. O, her şeyi devlet yapar anlamında olmayan bir devletçilik anlayışı ve ekonomi politikası benimsemiş ve devletçiliğin günün ekonomik ihtiyaçlarına göre ayarlanması gerektiğine işaret etmiştir.
Ayrıca, Atatürk’ün devletçilik anlayışında, sanayi ağırlıklı uygulamalar ile planlı kalkınma modelleri söz konusudur. Bu anlamda Atatürk, Sanayi planları ve uygulamalarından ülke adına büyük beklentiler içerisindedir. Bu çerçevede O, 1 Kasım 1937 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşmada; “Endüstrileşmek en büyük millî davalanmız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için hammaddeleri ülkemizde bulunan küçük – büyük her çeşit sanayii kuracağız ve işleteceğiz. İleri ve zengin Türkiye idealine ulaşabilmek için bu bir zorunluluktur.” diyerek, devletçiliğin sanayi alanındaki rolünü ve Türkiye’nin kalkınma sürecindeki yeri ve önemini ifade etmiştir.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.