Doğu Cephesi ve Ermeniler’le Muharebeler
Doğu Cephesi ve Ermeniler’le Muharebeler
Millî Mücadele yıllarına kadar Ermeniler’in faaliyetlerinden ve Osmanlı Devleti’nin bunlara karşı tutumundan, ‘Ermeniler ve Ermeni Meselesi’ başlıklı kısımda bahsedilmişti. Burada Ermeniler’in Kurtuluş Savaşı yıllarındaki faaliyetlerinden ve onlara karşı verilen mücadeleden bahsedeceğiz.
Mondros Mütarekesi’nden sonra Ermeni olayları yeni bir boyut kazanmıştı. Mütarekeden hemen önce I. Dünya Savaşı’nın Doğu Anadolu’da şartları Türkler lehine değişmişti. Rusya’da 1917 İhtilali yaşanmış, Çarlık ordularının performansı tamamen iç olaylara yönelmişti. Doğuda tekrar toparlanarak harekete geçen Türk kuvvetleri Doğu Anadolu’yu tamamen Rus işgalinden kurtardıktan başka bu günkü Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye kadar ilerlemişlerdi. Bu arada Çarlık sistemini yıkan Bolşevikler, 3 Mart 1918’de Berst-Litovsk Antlaşmasını imzalayarak savaştan çekilmişlerdi. Bu antlaşmayla Bolşevikler, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşları sonunda Rusların elinde kalan Elviye-i Selase (Kars, Ardahan ve Batum) için, bir halk oylaması yapılabileceğini ve yöre halkının tercihine saygılı olunacağını kabul etmişti. Yapılan halk oylaması sonunda bu üç sancak yeniden Osmanlı sınırlarına dahil edildi. Ancak 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nin 11. maddesindeki “İran’ın kuzeybatısındaki ve Güney Kafkasya’daki Osmanlı kuvvetleri, savaştan önceki hudutlara çekilecektir.” hükmü gereği kuvvetlerimizin çekilmesiyle birlikte, bu üç vilayet yeniden sınırlar dışında kalmıştır.
O günlerde bölgede ordu komutanı olarak bulunan Yakup Şevki Paşa geri çekilmeyi mümkün olduğunca yavaşlatıyor ve yöre halkını teşkilatlandırmaya çalışıyor ve onları silahlandırıyor, ama O’nun bu davranışları İngilizler’in gözünden kaçmıyordu.
Bölgede Yakup Şevki Paşa’nın çabalarıyla 17-18 Ocak 1919’da kurulmuş olan Cenub-ı Garbi Kafkas Hükümeti’ni İngilizler kısa süre sonra dağıtmışlar ve Kars-Ardahan başta olmak üzere bölgeyi Ermenilere vermişlerdi (13 Nisan 1919).
Kafkaslardaki bu yeni durumu, Mayıs 1919’da Erzurum’daki XV. kolordu komutanlığına atanan Kazım Karabekir Paşa, yakından takip ediyor, Kars ve yöresinin kurtarılmasını planlıyordu. İngilizler’in desteklediği Ermeniler ise, bölgede kendi durumlarını güçlendirmek için, yörenin savunmasız Müslüman-Türk ahalisine akla hayale gelmeyecek zulüm ve işkence uyguluyordu. Yöre halkı 1919 yılından 1920 yılının Eylül ayına kadar pek çok çile çekmiş ise de, bölgedeki XV.Kolordu ve onun büyük komutanı Kazım Karabekir Paşa Ermeniler’e karşı Türkler için kurtarıcı olmuştur.
Mondoros Mütarekesi’nin 24. Maddesi adeta Doğu Anadolu’da Ermeniler için tasarlanan toprakların sınırlarını çiziyordu. Ancak İngilizler’in desteğine aşırı derecede güvenen Ermeniler, kendileri için tasarlanan bu topraklarla da yetinmek niyetinde değillerdi. Bu niyetlerini onlar 1919 yılı başlarında, Paris’te bir araya gelerek barış müzakereleri yapan İtilaf Devletleri’ne yaptıkları müracaatla ortaya koymuşlardı. 24 Şubat 1919’da Paris Barış Konferansı’na müracaat eden Ermeniler, Doğu Anadolu’nun tamamını istediler. Oysa bu bölgede müstakil bir Ermenistan için Ermeniler lehine hiç bir durum söz konusu değildi. Bu gerçeği itilaf Devletleri de bildikleri halde onlar işlerine geldiği gibi davranmayı tercih etmişlerdir.
Mütarekeden sonra, Ermeniler hakkında İngilizler’in düşüncesi, Doğu Anadolu’da Amerika’nın mandasında bir Ermenistan oluşturmaktı. Sınırları başkan Wilson tarafından çizilecek olan Ermenistan’ın Akdeniz ve Karadeniz’e çıkış kapıları olacaktı. Bu konuda İngilizler’in ısrarlı tutumları üzerine Amerika, olayları ve durumu yerinde incelemek ve ona göre hareket etmek üzere bölgeye General Harbord başkanlığında 46 kişilik bir heyet gönderdi. Bu heyetin incelemeleri sonunda “Türk olsaydım bende ancak Kuvayi Milliyeciler gibi hareket ederdim” deme sağduyusunu gösteren Harbord, tesbit ettiği gerçekleri bir rapor halinde Amerika’da ilgililere sunmuştu. Bu raporda, Doğu Anadolu’da Ermeniler’in hiçbir zaman nüfus çoğunluğunu oluşturmadığı, buralarda bir Ermeni devletine izin verilecek olursa, mutlu bir azınlığın mutlak çoğunluğa hükmetmesine sebep olunacağına işaret edildikten sonra, Türkler’in Ermeniler’i tehdit ettiklerine dair herhangi bir hareketleri görülmediği açık bir biçimde belirtilmiştir.
Bütün bu gerçeklere rağmen İngilizler ve Ermeniler işlerine geldiği gibi hareket etmeyi kendileri için daha uygun buldular. İngiltere’nin çabaları ve baskısı sonunda diğer İtilaf Devletleri de ikna olarak, Sevr Antlaşması’na Ermeni Devleti’nin kurulmasını öngören bir hüküm kondu. Osmanlı Hükümeti’ne kabul ettirdikleri bu antlaşmayla İtilaf Devletleri Anadolu’yu gönüllerince paylaştılar.
Olup bitenleri, daha mütareke imzalandığı günlerde sezen Türk aydınları tehlikeye maruz yurt köşelerinde halkı teşkilatlandırmak üzere millî teşekküller oluşturmuşlardı. Bu anlamda Ermenilik ve Kürtçülük tehlikesine karşı Aralık 1918’de kurulan Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin çalışmaları, Anadolu’daki bütün Milli Teşekküllerin 1919 yılının ikinci yarısında Mustafa Kemal’in öncülüğünde birleştirilerek daha aktif hâle getirildi. 23 Nisan 1920’de B.M.M. açılarak yeni bir hükümetin kurulmasıyla birlikte, Ermenilere ve Ermeni isteklerine karşı yürütülen mücadele de yeni bir safhaya girdi.
Ermeni faaliyetlerini, bölgede bulunduğu ilk günlerden itibaren dikkatle takip eden, XV. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa, Mart 1920’de Erivan Cumhuriyeti’ne uyarıda bulunarak, Ermeniler’ce yürütülen katliama son verilmesini, zarara uğrayan Müslüman-Türk ahalinin zararlarının tazmin edilmesini istedi. Meclis açıldıktan sonra 15. Kolordu Komutanlığı Doğu Cephesi Komutanlığı’na çevrilerek kuvvetleri arttıldı. Ancak hemen askeri harekata geçilemedi.
Millî Mücadele’ye başlarken B.M.M. Hükümeti, Sovyetler’in desteğine büyük önem veriyordu. Aslında B.M.M. Hükümeti’ni desteklemek büyük sloganlarla ortaya çıkan Sovyet idarecilerinin de hesabına uygun geliyordu. Ama aynı zamanda Sovyet Hükümeti Ermenileri de memnun etme çabası içindeydi. Bunu anlayan B.M.M. Hükümeti de tavrını ortaya koymak zorunda kaldı.
Ermeni kuvvetlerinin Erzurum önlerine kadar ilerlemeleri üzerine Ankara’daki Bakanlar Kurulu Doğu Cephesi Komutanlığı’na Ermeniler’e karşı harekete geçilmesini bildirdi. Bunun üzerine 28 Eylül’de karşı harekete geçen Türk Ordusu, 29 Eylül’de Sarıkamış’ı, 28 Ekim’de yeniden hücum ederek 30 Ekim’de de Kars’ı kurtardı.
1 Kasım 1920’de kendilerine B.M.M. Hükümeti’nin sunduğu barış teklifini, halâ İtilaf Devletleri’nin desteğine güvenen Ermeniler kabul etmek istemediler. Bunun üzerine tekrar harekete geçen Türk Ordusu 7 Kasım’da Gümrü’ye girdi. Ankara, mütareke için yeni şartlar ileri sürdü. Halâ kabul etmeyen Ermeniler, Türk Ordusu’nun yeni harekatı karşısında bütün ümitlerini yitirerek, 17 Kasım’da mütarekeye razı oldular. 18 Kasım’dan itibaren barış görüşmeleri başlatıldı. Müzakereler sonunda 2/3 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması imzalandı.
Gümrü Antlaşması’yla; bizim için Ermeni meselesi sona ermiş, doğu sınırlarımızın güvenliği sağlanmış, iyi ilişkiler kurmak istediğimiz Sovyetler’le aramızda bu meselenin problem teşkil etmesi önlenmiş, Sarıkamış ve Kars yöresi tamamen sınırlarımız içine alınmış, nihayet bu cephedeki asker silah, ve mühimmatın bir kısmının, daha çetin muharebelerin yapılacağı Batı Cephesi’ne aktarılma imkanı doğmuştu. Bu antlaşma B.M.M. Hükümeti’nin ilk siyasi anlaşması olması münasebetiyle ayrı bir öneme sahiptir.
Gümrü Antlaşması’nın siyasî ömrü kısa oldu. Zira Bolşevikler 5 Aralık 1920’de Ermenistan’daki Daşnak Hükümeti’ni yıkarak yerine Bolşevik İdaresi’ni kurdular. Yeni hükümet anlaşmayı onaylamak istemedi ise de bundan sonra olay Türk-Ermeni meselesi olmaktan çıkarak Türk-Sovyet meselesi şeklinde devam etti.
Mütareke hükmü gereği 30 Ekim 1918 tarihinden sonra Türk Kuvvetleri Kars, Ardahan ve Batum havalisinden çekelirken, Ardahan ve Artvin yöresini de Gürcüler işgal etmişlerdi. Ermeniler Gümrü Antlaşması’yla Türk topraklarından çıkartılırken, Gürcüler hala Ardahan ve Artvin yöresindeki işgallerini sürdürüyorlardı. Bolşeviklerin 19 Şubat 1921’de Gürcistan’a savaş ilan etmeleri üzerine, Tiflis’e bir ültimatom veren Kazım Karabekir Paşa, Gürcüler’den Ardahan ve Artvin’in boşaltılmasını istedi. Zor durumda kalan Gürcüler, Türk Ordusu karşısında tutunamayacaklarını anlayınca derhal söz konusu iki yerleşim birimi ve çevresini 23 Şubatta Türk kuvvetlerine terk ettiler. Hatta Türk Kuvvetleri 11 Mart itibariyle Batum’a kadar ilerledi. Ancak B.M.M. Hükümeti’nin siyasi dengeleri göz önünde bulundurma mecburiyetinden dolayı, Türk kuvvetleri 28 Mart’ta Batum’u tahliye etmek zorunda kaldı.
Nihayet Kafkaslar’da Bolşeviklerin büyük ölçüde idareyi ele almaları ve Türk Ordusu’nun da Batı Cephesi’nde Yunan kuvveterini Sakarya Muharebeleri ile kesin yenilgiye uğrattıktan sonra, B.M.M. Hükümeti ile Sovyet Hükümeti arasında 13 Ekim 1921’de Kars Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmayla Doğu sınırlarımız son şeklini almıştır.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.