Fatih Sultan Mehmet Dönemi ve İstanbul’un Fethi
Fatih Sultan Mehmet Dönemi ve İstanbul’un Fethi
23 Mart 1453 Cuma günü Edirne’den hareket eden Türk ordusu, 2 Nisan’da surların beş mil gerisinde toplandı. 5 Nisan günü harp sahasına gelen padişah, otağ-ı hümayununu, bugünkü Maltepe mevkiinde, Bizans imparatorununkinin tam karşısına kurdurdu. Aynı tarihte Baltaoğlu Süleyman Bey’in kumandasındaki 150 gemilik mütevazi Türk donanması da Bizans’a ulaşmış ve 12 Nisan günü Beşiktaş önlerine demirlemişti.
Osmanlı ordusu kuşatma hazırlıklarını sürdürdüğü bir sırada, Bizanslılar bir huruç hareketinde bulundular. Türklere biraz zayiat da verdiren Bizans ve Venedik askerleri, süratle geri çekildiler. Bir daha da herhangi bir çıkış hareketinde bulunmadılar. Girdikleri son kapıyı da kapayan Bizanslılar, bu kapıları fethe kadar açamadılar.
Fâtih Sultan Mehmed, şehri bombardımana başlamadan önce, ileri gelen kumandanları yanına alarak Marmara’dan Halic’e kadar olan, daha sonra da Halic’in kuzey cihetinde bulunan surları teftiş etti. Yapılacak hücumlarda azami başarının sağlanabilmesi için surların zayıf noktalarını belirledi. Zağanos Paşa‘yı Halic’in Beyoğlu ve Kasımpaşa bölgelerine kadar uzanan kısmının sorumluluğuna tayin etti. Zağanos Paşa, Kağıthane ve Ayvansaray mıntıkalarına yerleştirilen askerî birliklerin komutanlığını da yapacaktı. Padişahın emriyle Hasköy ile Eyüp arasına, Zağanos Paşa tarafından bir de köprü inşa edildi. Rumeli beylerbeyisi Dayı Karaca Bey de, Ayvansaray ile Edirnekapı arasındaki kesimin muhasarası ile vazifeli idi. Anadolu beylerbeyisi İshak Paşa ile Mahmud Paşa da, Topkapı ile Marmara denizi arasında yer alan surlara hücumu idare edeceklerdi. Vezir-i âzam Çandarlı Halil Paşa, padişah otağının önünde, Edirnekapı ile Topkapı arasında kalan surlara nezâret etmekte idi. Ordunun en seçkin bölükleri padişahın maiyyetinde bulundukları için, burada hücuma hazırlanmakta idiler.
Sarayburnu’ndan Yedikule’ye kadar olan sahil surlarından da Baltaoğlu Süleyman Bey sorumlu idi.
Sultan II. Mehmed, İstanbul’u kuşatmak için, çok üstün bir topçu kuvveti hazırlanmış idi; her biri dört toptan teşekkül eden ondört top bataryası, şehrin ele geçirilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu ağır top bataryaları, daha ziyade Edirnekapı, Bayrampaşa deresi ve Topkapı arasına; ikinci derecede olmak üzere de Eğrikapı karşısına bu toplardan yerleştirilmişti.
Sultan Mehmed, bütün hazırlıklarını tamamladıktan sonra, ordusuna muhteşem bir resm-i geçit yaptırdı. Bu arada Boğaziçi’ne gönderdiği bir kısım kuvvetler Tarabya ve Rumelikavağı’nı zaptettiler. Aynı sırada, Baltaoğlu Süleyman Bey, padişahtan aldığı emirle bir deniz birliği göndererek Büyükada’yı işgal ettirdi.
Padişah, her türlü kuşatma tedbirini tamamladıktan sonra, Bizans’a bir elçi göndererek şehrin kan dökülmeden teslim edilmesini istedi. Bizans imparatoru Kostantin Dragazes, ancak “daha önce imzalanan andlaşma gereğince vergi verilebileceği” ni bildirerek, teslim teklifini reddetti. 6 Nisan’da vâki olan elçi gönderme hadisesinden sonra, savaş fiilen başladı. Osmanlı ordusu, muhasara hattına biraz daha yaklaşarak büyük toplara ateş verdi. Mancınıklarla atılan taşlar kale bedenlerinde delikler açmaya başlıyor, okçular bütün kuvvetleriyle okları savuruyorlardı. Lağımlar kazılarak yeraltı savaşları yapılıyordu. Ancak Bizanslıların elinde bulunan Rum ateşi silahı yüzünden surlara tırmanılamıyordu.
Nisanın 9. günü, Bizanslılar Osmanlı donanmasının Haliç tarafındaki askerlere yardım edeceklerini anlayınca, zincir gerisindeki on adet büyük gemiyi muharebe vaziyetine soktular. 11 Nisan günü Sultan II. Mehmed, beş günlük savaş sonuçlarına göre tabyalarda değişiklik yapmayı tercih etti ve Silivrikapı karşısına üç top naklettirdiği gibi, etkili olmayan Komnenos surları önündeki topları da Topkapı mevkiine gönderdi. 12-18 Mayıs günleri arasında, bombardıman aralıksız devam etti ve surlarda birkaç ehemmiyetsiz çarpışma oldu. Başta yeniçeriler olmak üzere, Türk ordusu fetih için büyük bir morale sahip olup savaşın başından beri cesaretle çarpışıyordu.
Bombardımanın başlamasından bir hafta kadar sonra surlarda büyük bir tahribat görülmeye başlandı. Tahribatın büyüklüğü padişahı cesaretlendirmiş olacak ki, 18 Nisan günü, Bayrampaşa deresinden ilk hücum tecrübesi emrini verdi. Buradaki surlarda, iki büyük kule tamamen yıkılmış idi. Venedikli komutan Jüstiniani, kulelerin yerine alelacele ve rastgele bir savunma siperi vücuda getirmişti.
Sultan II. Mehmed, önce okçulara ve mızraklı askerlerine hücum emri verdi. Daha sonra kalabalık bir zırhlı birliğini surlara doğru harekete geçirdi. Yıkılmış kısımlardan hücuma başlayan askerler, suru savunan maniayı ateşe verdikten sonra, savunma şeddini yıkarak, düşmanın üzerine heyecanlı bir saldırıya geçtiler. Boğaz boğaza yapılan çarpışmalar gece yarılarına kadar sürdü. Jüstiniani ve yanında bulunan zırhlı askerler, cansiperane bir savunma yaptılar. Nihayet Türk ordusunun hücumu kırıldı ve gaziler geri çekilmek zorunda kaldılar.
20 Nisan günü, savaş ve mücadele denizde de başladı. Papa, Osmanlı üzerine yaptırmak istediği yeni bir haçlı seferine muvaffak olamayınca, üç adet Ceneviz gemisi ile Bizans’a iaşe ve savunma malzemesi gönderdi. Gelibolu’dan gönderilen bir ulak vasıtası ile durumdan haberdar olan Sultan II. Mehmed, Baltaoğlu Süleyman Bey’e, her neye mal olursa olsun, bu gemilerin Marmara’da karşılanarak engellenmesini ve Bizans donanmasına katılarak güçlenmesine mani olunmasını istedi. Baltaoğlu Süleyman Bey, Osmanlı donanması ile bu dört gemi ile üzerine hareket ettiğinde, leventler davul çalarak şenlik yapmakta idiler. Donanmasının üstünlüğüne güvenen Baltaoğlu Süleyman Bey, gurur ve ümit dolu idi. Yenikapı açıklarında vukubulan karşılaşmada, Osmanlı askerleri, düşman gemilerini yakmak, küpeştelerini baltalarla kırmak istediler. Demir ve halatlarına asılarak içeri girmeye çalıştılar. Ancak zırhlara bürünmüş düşman, çıkan yangınları anında söndürüyor, leventlerin gayretlerini kıracak her türlü tedbiri alıyordu. Üç saatlik çarpışmadan sonra, çıkan şiddetli lodosun yardımı ile, üstün vasıflara sahip düşman gemileri, donanma içinden sıyrılarak uzaklaşmaya muvaffak oldular ve Bizans donanmasına katıldılar. Osmanlılar bu savaşta 100 kadar şehid vermişlerdi. Sultan II. Mehmed, Zeytinburnu’ndan savaşın bütün safahatını seyretti ve muvaffakiyetsizlikten büyük üzüntü duydu. Hatta hiddetinden atını denize sürdü. Cansiperane hizmeti görülen kapudan Baltaoğlu Süleyman Bey’i, sadece azleden padişah, yerine Hamza Bey’i görevlendirdi.
Yenikapı deniz savaşı, taze kuvvetler de almış olan Bizanslı askerlerin morallerini yükseltti. Türk ordusu ise gerçek bir üzüntü içine düşmüştü. Ordunun maneviyatını yükseltmek isteyen padişah, bombardımana devam edilmesini emretti. 20 Nisan’dan sonra hız verilen bombardımanlar sonucunda Romain kapısı yakınında bulunan büyük bir kule ile yanındaki burcun dış surları tamamen yıkıldı ve oldukça büyük gedikler açıldı. Kuvvetli bir hücumla zaptedilmesi mümkün olan bu surları, Jüstiniani hemen takviye etti.
Bu sırada bir Bizans elçisi padişah nezdine geldi. Deniz savaşının muzafferiyeti ve şimdiye kadar sürdürülen kuşatmanın başarısızlığı dolayısıyla, Bizans imparatoru Türkleri sulhe ikna edebileceğini zannediyordu. Diğer taraftan Çandarlı Halil Paşa ile harbe taraftar olmayan bir grup, olumsuz yöndeki faaliyetlerine hız vermişler; savaşa devam edilmesini isteyenler ile bu grup arasındaki mücadele şiddetlenmiş idi. Nitekim padişah Bizans’ın teklifini görüşmek üzere Divan’ı topladığında, rakip görüşler münakaşa olunmuştu. Çandarlı Halil Paşa, Bizanslılarla anlaşmaya varılmasını şiddetle müdafaa etti ve Avrupa’dan büyük bir ordunun gelmekte olduğunu, hatta Macarların da harbe girmek üzere bulunduklarını bildirdi. Halil Paşa’nın 70.000 altın haraç ve Bizans içinde bir zaptiye memuru ile yetinilmesini istemesine, özellikle Zağanos Paşa, Molla Gürânî ve Akşemseddin gibi ulema şiddetle karşı çıktılar. Padişahın da savaştan yana olması dolayısıyla, Bizans’ın teklifleri reddedildi.
Kara cihetinden bütün şiddeti ile sürdürülen kuşatmanın yanısıra, padişah, daha zayıf bir durumda bulunan deniz ve Haliç surlarından da içeri girilmesine çalışılmasını istemiş ve özellikle Halic’in ağzını kapayan zincirin kırılması için teşebbüse geçilmesini emretmişti. Daha sonra Kumbarahane ile Defterdar arasına bir köprü kurulmasına başlanmıştı. Bizans’ın teklifi Divan’da görüşülürken Sultan II. Mehmed, kara surlarının birkaç kat olmasının ve önünde derin hendeklerin bulunmasının, zaferin gecikmesine sebep olacağını, oysa Haliç surlarının zayıf olup, zincirin kırılamaması yüzünden, buraya karadan bir donanma indirilerek düşmanın şaşırtılması suretiyle yeni cepheler açılmasını emretti. Çok cesurane ve kabil-i tatbik görülmeyen bu plan, 20 Nisan’dan bir gün sonra icraya konuldu.
21 Nisan günü gayet gizli bir şekilde başlanan çalışmalar, 22 Nisan günü kara surlarına açılan bir bombardımanla Bizanslıların dikkatinden gizlenmeye çalışıldı. Galata tarafından yapılan atışlar bilhassa zincirin gerisinde mevzilenen gemilere yönelikti. Planı padişah tarafından çizilen ve bugünkü havan toplarının vazifesini gören bir kısım toplarla, maniaların gerisindeki hedefler vurulmaya çalışıldı ve halkın maneviyatı altüst edildi. Donanma komutanı da bu bombardımanlara paralel olarak, Halic’in ağzındaki zincir üzerine hücumlar tertiplemekte idi. Bu kesif bombardımanlarla göz açtırılmayan Bizanslıların yanısıra, Galata’da bulunan Cenevizliler de, tam bir baskı altında tutulmakta idiler. Nihayet, akıllara durgunluk veren bu harikulade plan, 21-22 Nisan gecesi gerçekleştirildi. İrili ufaklı 67 parça gemi, karadan kızaklar üzerinden çekilerek Soğuksu Halici’ne (Kasımpaşa) indirildi. Büyük çoğunluğu ufak gemilerden teşekkül eden bu donanmada 18 kadırga bulunuyordu. Bir kısmı da nakliye gemisi idi. Gemiler Tophane’den, Kumbaracı Yokuşu, Asmalımescid ve Tepebaşı güzergahını takip ederek Kasımpaşa’ya indirilmişti. Türk ordusunun bu muvaffakiyeti, Bizans’ın sükûtunda en mühim tesiri vücuda getirmiş, askerî ve tabyevî başarıların başı sayılmıştır.
22 Nisan sabahı, Türk gemilerini Haliç’te gören Bizans imparatoru Konstantin Dragazes, şaşkına döndü ve kara cihetindeki kuvvetlerinin önemli bir kısmını, Haliç surlarına çekmek zorunda kaldı. Türk ordusunun çok yönlü ve şiddetini gittikçe artıran kuşatma gayreti karşısında zaafa düşen savunmadaki düşmanın arasına ihtilaflar da girmeye başlamıştı. Özellikle Venediklilerle Cenevizliler arasında baş gösteren ihtilafları, Konstantin Dragazes halletmekte güçlük çekiyordu. Bizans içindeki bu çekişmeler, Osmanlı ordugahında günü gününe takip edilebiliyordu. Türk donanmasının Halic’e girmesi üzerine dehşete kapılan imparatorun, yeni sulh teklifi de Sultan II. Mehmed tarafından “ancak teslim” şartı ile geri çevirildi.
Bizans imparatoru, kara surlarının savunması sürerken, Halic’e inen donanmanın hemen bertaraf edilmesi için harekete geçti. Bunun için 23 Nisan günü Sainte Marie kilisesinde Onikiler Meclisi’ni topladı. Çeşitli teklifler arasında, Trabzon kadırgasının sahibi Venedikli Giacomo Cocco’nun fikri kabul edildi. Buna göre, zaman kaybedilmeden ve Galata Cenevizlilerinin fikri alınmaksızın iki kadırga ile Türk donanmasının üzerine varılıp ateşe verilmesi tasavvur olunmuştu. Giacomo Cocco’nun bizzat icra ettiği bu harekât, 28 Nisan’da yerine getirildi. Fakat keyfiyeti öğrenen Cenevizliler, padişahı durumdan haberdar ettikleri için, hemen mukabil tedbirler alındı. Bizans’ın baskın şeklinde başlattığı taarruz Osmanlı gemicilerinin isabetli atışları karşısında neticesiz kaldı. Cocco’nun tayfalarından yüzerek karaya çıkan 40 kadarı, Bizans askerlerinin maneviyatını kırmak için idam edildi. İmparator da, elinde esir bulunan 260 Türk’ü mazgallara astırarak buna karşılık vermiştir. Bu arada, Venedikliler, padişaha haber vermelerinden dolayı, Cenevizlileri itham etmek suretiyle aralarındaki ihtilafları daha da büyütmüşlerdir. Diğer taraftan Haliç’te yapımına başlanan köprü Nisan sonlarında tamamlanınca, dubalar üzerine yerleştirilen toplarla, hayli zayıf olan Ayvansaray surları da dövülmeye başlandı. İmparator bu yeni tehlikeye karşı koyabilmek için acil tedbirlere başvurmak zorunda kaldı. Buraya Rumlardan ve yabancı birliklerden meydana gelen yeni birlikler sevketti. Nisan sonlarında surlarda açılan gedikler ve tahribat, Mayıs ayının ilk günlerinde yapılan bombardımanlarla daha da ağırlaştırıldı. İmparator feci sonunu artık iyice görebiliyordu. Kendilerine yeni yardımlar yapılması için Venedik kaptanları ile görüşmelerde bulundu. Hatta Ege denizinde bulunan Venedik donanmasının, Bizans’a gelmesi için, kılavuz gemi gönderilmesini istedi. Nihayet Venedik kaptanlarının kabulü ile, 12 gemilik bir filo, bir gece, gevşetilen Haliç zincirinin üzerinden Marmara’ya çıkarak Osmanlı donanmasına görünmeden Ege denizine geçti. Ancak bütün aramalarına rağmen Venedik donanmasına rastlayamadı.
5 Mayıs günü, Beyoğlu tepelerine yerleştirilmiş olan topların isabetli atışları ile, zincir gerisindeki Bizans gemileri büyük tahribata ve zayiata maruz bırakıldı. Günlerce süren bu topçu atışları ile bazı Venedik ve Bizans gemileri batırıldı. 6 Mayıs günü Türk ordusu surlarda açılan büyük gediklerden umumi bir hücuma karar verdi. 6 Mayıs’ı 7 Mayıs’a bağlayan gece, otuzbin kişilik bir kuvvetle Bayrampaşa deresi üzerindeki surlara merdivenle taarruz edildi. Baskın şeklinde başlayan ve üç saat süren çarpışmalar, her iki tarafa da büyük zayiata mal oldu. Mukavemetin şiddetini gören padişah kuvvetlerini geri çekti.
12 Mayıs günü, yeni bir hücum denemesi yapan Türk ordusu, Tekfur Sarayı ile Edirnekapı arasında oldukça tahrip edilmiş surları savunan düşmana büyük zayiat verdirdi. Eğrikapı tarafında vukubulan saldırı ise, gece yarısı gerçekleştirilmiş, düşman iç surlara kadar çekilmeye mecbur edilmiştir. Jüstiniani’nin duruma hakim olması üzerine, Türk ordusu yine geri çekilmiştir. Bu iki önemli hücumda, gözle görülür bir başarı elde edilemeyince, Sultan Mehmed, 14 Mayıs günü, bütün ağır topçu bataryalarını Topkapı ile, Bayrampaşa deresi üzerinde bulunan beşinci askerî kapı arasındaki bölgeye yerleştirerek kafi taarruzun buradan yapılmasına karar verdi.
16 Mayıs günü Osmanlı askerleri lağım savaşına başladılar. Zağanos Paşa, daha önce Novaborda madenlerinde çalışmış olduğu için, bu fenni iyi bilmekte idi. Türk lağımcılarına Eğrikapı ile Tekfur Sarayı arasındaki bölgede lağımlar kazdıran Paşa, Bizanslıların, Alman mühendis Jeh. Grauf un karşı lağım ameliyesi ile bu işte muvaffak olamamıştı. Karşılıklı lağımlar birbirine rastlayınca yer altında kanlı çarpışmalar oldu ve her iki taraf da büyük kayıplara uğradı. Bu arada donanma da zincir gerisindeki Bizans gemilerine taarruzda bulundu. Venedik gemicilerinin sur müdafaasına katıldıklarının haber alınması üzerine gerçekleştirilen bu taarruzlara Kasımpaşa’daki gemilerin yardım etmemesi yüzünden muvaffak olunamadı. Bir gün sonra beş Türk gemisi zincire kadar gelerek, Bizans gemilerini bombardımana tâbi tuttu. 21 Mayıs’ta ise bütün Osmanlı donanmasının katıldığı bir deniz harekâtı yapıldı. Şafakla birlikte, Türk gemileri zincir önünde mevzi aldı. Bizans gemileri de müttefik gemileri ile birlikte harekete geçtiler. Türk gemilerinin bir bütün halinde zincir önüne gelmesi, umumi hücuma geçildiğini zanneden Bizanslılar üzerinde mahşerî bir etki yaptı. Bütün kiliselerde çanlar çalınarak, herkes vazife başına davet edildi. Ancak Haliç’teki donanmaya herhangi bir harekâta katılmaması için emir verildiğinden, donanma yine başarılı bir iş göremedi. Sultan II. Mehmed, donanmaya yaptırdığı bu taktik hareketleriyle, kara cihetindeki savaşları ve yeni hazırlıkları düşmanın gözünden kaçırma gayretindeydi.
Mayıs’ın 18’inde, Osmanlı ordusu, üzerinde toplar bulunan müteharrik bir kuleyi, Topkapı surlarının önünde, bir gecede dikivermişti. Kendi kulelerinden de yüksek olan ve atışları ile sur gerisindeki hedefleri de döğebilen bu kule, Bizans nöbetçilerinin gözünden gizlenmiş, askerleri dehşet ve hayret içinde bırakmıştı. Sur önündeki hendeklerin de doldurulmasında çok mühim vazife gören bu kulenin tepesinde bulunan gaziler, surları daha isabetli atışlarla vurmaya başladılar. Civarda bulunan Türk birlikleri de taş ve toprak dolu çuvallarla, ot ve çalılar vasıtasıyla, hendeği doldurmaya çalışıyorlardı. O gün geç vakitlere kadar devam eden savaş sonunda, surda pek çok gedik açıldı. Kulenin bulunduğu kısımda, Bizanslılar için korkunç bir durum meydana geldi. Nihayet imparator var kuvvetini sarfederek kadın ve çocukların da çalışması ile, açılan gedikleri tamir ettirdi. Hendeği boşaltıp, Rum ateşi ile müteharrik ahşap kuleyi yaktırdı.
Fâtih Sultan Mehmed, Bizanslıların iyice bunaldığı bu devrede, bombardımanı daha yoğun bir şekilde devam ettirdi. Özellikle altıyüz kilo ağırlığında gülleler atan büyük toplar, surlarda güçlükle kapatılabilen gedikler açmakta idi. 20-22 Mayıs günleri sıkı bombardımanın yanısıra, yeniden lağımlar kazılmaya başlandı. 23 Mayıs’ta, Venedik donanmasını aramak için giden gemiler eli boş döndü. Bu durum Bizanslıları tam bir ümitsizliğe sevketti. Aynı gün, padişah da surlardaki perişan durumu göz önünde bulundurarak, Bizans imparatoruna son bir defa daha teslim davetinde bulundu. Elçilikle görevlendirilen İsfendiyaroğlu Kasım Bey, imparator tarafından merasimle kabul edildi. Bizanslıların ileri gelenlerinin de hazır bulunduğu bu görüşmede, Kasım Bey, “Padişahımız umumi bir hücumun doğuracağı felaket ve dehşetlerden kaçındığı için, imparatora şehri sağ salim terketme ve bütün hazineleri ile mallarını yanına alıp istediği yere çekilme hak ve hürriyetini bahşetmektedir. İstanbul ahalisinden isteyenler de herşeylerini alıp gitme, kalmak isteyenler de mal ve mülklerini muhafaza etme hakkına sahiptirler. İstediği takdirde imparatora Mora despotluğu da verilecektir.” şeklinde teslim şartlarını bildirdi. İmparator hemen topladığı mecliste, Kasım Bey’in getirdiği bu teklifleri uzun uzadıya müzakere ettirdi. Sonunda Kasım Bey’i yeniden huzuruna kabul ederek, “Padişahınız barış istiyorsa, herşeyden önce kuşatmayı kaldırsın. Bu takdirde ne kadar ağır olursa olsun istenen vergiyi kabul edeceğim. Şehri teslim etmek ise, ne benim, ne de başkasının selahiyeti dahilindedir. Ölmeye hazırız!” cevabını vermek suretiyle getirilen teklifleri reddetti.
İsfendiyaroğlu Kasım Bey’in dönüşünden sonra, Bizans’ta son hücumun 29 Mayıs’ta yapılacağı şayiası çıktı. Bizanslılar sıkı bir hazırlığa giriştiler. Diğer taraftan Osmanlı ordusunda da türlü söylentiler dolaşmakta idi. Nihayet 21 Mayıs günü Macar kralı Vladislas’ın elçisinin ordugaha gelmesi, söylentilerin menfi yönde yaygınlaşmasına sebep olmuş idi. Sultan II. Mehmed ile devlet erkânı, elçiyi merasimle kabul ettiler. Elçi kraldan aldığı talimatı okuyarak kuşatmanın kaldırılmasını, aksi takdirde Macaristan’ın harekete geçeceğini bildirdi. Ayrıca Avrupa devletlerinin hazırladığı güçlü bir donanmanın da Ege denizine ulaşmış olduğunu ilave etti. Padişah bu görüşmeden bir gün sonra (22 Mayıs) büyük bir harp meclisi topladı. Toplantıda zıt görüşlerin tartışılmasından sonra, Çandarlı Halil Paşa’nın, kuşatmanın kaldınlmasını, şehir fethedilse bile, Avrupa hristiyan devletlerinin, devlete yeni gaileler çıkaracağını ileri sürmesine karşılık, Zağanos Paşa; batıdan şimdilik herhangi bir tehlikenin gelemeyeceğini, hristiyan krallar arasındaki anlaşmazlıkların buna imkan vermediğini ve İtalya’daki küçük devletlerin herhangi bir donanma göndermelerinin mümkün olamayacağını bildirdi. Akşemseddin ile Molla Gürânî ve Zağanos Paşa’nın yanında yer almaları, padişahın işini kolaylaştırdı. Padişah bu toplantıda uzun bir konuşma yaptıktan sonra, muhasaranın süreceğine dair kesin emrini verdi.
Kumandanların ve gazilerin maneviyatını yükselten genç padişah, donanma kumandanına da, denizden surların önüne iyice yaklaşarak, kemankeşlerin ve tüfekçilerin, mücehhez oldukları silahlarla, düşmanı şiddetli bir ateş altına almalarını emretti. Zağanos Paşa’ya Haliç üzerinde bulunan köprüden, o taraftaki surlara hücum etmesini emretti. Karaca Bey, Bayrampaşa deresi arkasındaki surlara tırmanmakla sorumlu kılındı. İshak Paşa ile Mahmud Paşa da kendi bölgesinden aralıksız hücumlarda bulunmakla görevlendirildiler. Padişah, Halil Paşa ile Saruca Paşa’ya, kendisinin iki yanında bulunmalarını emretti.
Saldırı stratejisini böylece tayin eden padişah, bütün kumandanların çadırlarına çekilerek istirahat etmelerini emir buyurdu. Komutanlar sabah erkenden kalkarak, savaş yerlerini alacaklardı. Sonunda kendisi de istirahate çekildi.
Vezirler ve kumandanlar, padişahtan aldıkları emirleri, maiyyetlerindeki birliklere ulaştırdılar. Hücumda başarı gösterenlere ve surlara ilk tırmananlara mansıplar ve dirlikler va’dolundu. Tımar sahiplerinin subaşı, subaşıların ise sancak beyi olacakları bildirildi.
28 Mayıs günü Osmanlı ordugahında büyük bir sükunet vardı. Bu sükuneti gören Bizanslılar, hayrete düşmüşlerdi. Durumu bir türlü açıklayamıyorlardı. Şehirde kadın, erkek herkes kiliselere dolmuştu. O gece Osmanlı ordugahında, Yedikule sahilinden Haliç ve Galata’ya kadar, muhteşem bir mum donanması yapıldı. Parlayan ışıklardan Bizans adeta bir ışık çemberi içine alındı. Ayrıca gür tekbir sesleri de, Bizans’ı dehşet içinde bıraktı. Sabaha kadar kimse, değil uyumak, yatağına bile giremedi.
29 Mayıs gecesi gazilerimiz, gerekli savaş aletlerini hendeklerin başına taşıdılar. Saldırı için son hazırlıklarını tamamladılar. Sabahleyin padişah iki rekat namaz kıldıktan sonra, kılıcını kuşanarak atına binip, devlet erkânı ve kumandanlarla birlikte hücum mahallindeki yerini aldı.
Gün doğmadan, tan yeri ağarır ağarmaz, sıkı bir topçu ateşine başlandı. Ateşi müteakip kuşatma ordusu hızla harekete geçti. İlk hatta görevli olanlar ileri atılarak surlara yaklaştılar. Savaş istanbul’un her tarafında aynı anda başladı. Her türlü alet ve vasıtalarla hücum işareti çalınırken, mehter, tabi nağmeleri ve tekbir sesleri, Bizans ufuklarını tamamen sarmıştı. Sancak ise her taraftan görülebilecek bir mevkiye dikilmişti.
Donanma Yalı Köşkü kapısından Samatya’ya kadar olan deniz hattı ile Marmara’daki surları abluka altına aldı. Yer yer zırh gömlek giymiş azaplar karaya çıkarılarak, merdivenlerle surlara hücum ettirilmekte idi. Ancak asıl hücum mıntıkası, Bayrampaşa vadisinde ve Topkapı’nm kuzeyinde hayli tahribata uğramış olan surlara karşı tertiplenmişti. Buraya ardı arkasına üç hücum yapıldı. Hemen her hücumda yaklaşık ellişer bin kişilik kuvvetler çarpıştı. Saldırıda bulunan gaziler, ok, sapan ve tüfek atışları ile düşmanı yıprattıktan sonra, surlara merdivenler dayamaya başladılar. Gaziler cesurâne ve müthiş bir istekle surlara atılıyorlardı. Birinci ve ikinci hücumlar daha şafak sökmeden gerçekleştirilmişti. İkinci hücumda Anadolu piyadeleri zırhlar giyinmiş olarak surlara saldırınca, müdâfîler ve halk, gerçek bir dehşete uğradı. Şehirde mütemadiyen çanlar çalınıyor, herkes surlara yardıma çağırılıyordu.
Topların cehennemi ateşi altında, surların önünde ve üzerinde cereyan eden ölüm kalım savaşında, Bizanslılar Rum ateşi ve büyük taşlar ile hücumu engellemeye çalışıyorlardı. Padişah bu heybetli savaşı, geriden heyecanla takip ediyor, gazileri teşyi ederek, hücumun aynı şiddetle sürdürülmesine çalışıyor, zaman zaman da aralarına sokuluyordu. Karşı tarafta ise, Konstantin Dragazes, bütün devlet erkânı ile Topkapı surlarındaki mücadelenin gerisinde bulunuyordu. O da zaman zaman bizzat savaşa katılıyordu. Durum çok nazik bir vaziyet alınca, Dimitrius Kantakuzenosla Nikolaos Paleologos kumandasındaki ihtiyat birlikleri de savaşa sürüldü. Mücadelenin en kızgın bir anında Jüstiniani ağır bir şekilde yaralandı. Gemisine çekilmek için imparatordan izin istedi. Jüstiniani’nin ayrılması Bizanslı ve yabancı askerler üzerinde olumsuz bir etki yaptı. Bu durumu hemen farkeden Osmanlı kumandanları, vaziyeti padişaha bildirdiler. Sultan II. Mehmed yaniçerileri yeni bir hücuma geçirdi. Bu saldırıda hücum kollarının birinin başında bulunan, kuvvetli ve babayiğit bir yeniçeri olan Ulubatlı Hasan, otuz arkadaşı ile, surlara Türk sancağını dikmeye muvaffak oldu. Peşinden gelen arkadaşları, kendisinin şehid olmasına rağmen sancağı düşürmediler. Bu sırada, Kerkoporte kapısı civarında gedikten içeri girmeyi başaran yeniçeriler kapıyı zaptettiler. Savunma güçlerinin arkasında Türk askerlerinin görünmesi hemen etkisini gösterdi. Maneviyatları sarsılan Bizans askerleri ile, Topkapı’dan Eğrikapı’ya kadar olan surların üzerinde çok kanlı bir çarpışma yapılıyordu. Kısa süren bu çarpışmalarda arkadan durmadan takviye alan Türkler, duruma hakim oldular. Amansız Türk saldırıları karşısında dayanamayan Bizanslı ve yabancı askerler, şehir içine doğru hızla kaçışmaya başladılar. Bu arada Jüstiniani’nin ayrılması ile boşalan kısımdaki kumanda boşluğunu doldurmaya çalışan imparator Konstantin Dragazes, birçok yerinden yaralandı. Yere düşen ve ayaklar altında kalan imparatoru bir azap askeri kılıcı ile bir darbede telef etti.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.