Fener Patrikhanesi’nin Devlet Desteğiyle, Ökümenik Patriklere Karşı Siyasi Açıdan Güçlendirilmesi

8 Mayıs 2014 tarihinde tarafından eklendi.

Fener Patrikhanesi’nin Devlet Desteğiyle, Ökümenik Patriklere Karşı Siyasi Açıdan Güçlendirilmesi

I. ve II. Efes konsillerinde başkan patriklerinin afaroz edilerek kiliseden uzaklaştırılmaları, imparatorluğun siyasi otoritesini de zedelemişti. Bu rahatsızlık başkentin sivil halkı kadar, ordu kademelerinde de etkisini göstermişti. II. Theodosius’un ani ölümü ile, Bizans tahtına Mardan geçmişti.

Mardan, ülkedeki hem dinî huzursuzluğu gidermek, hem de başkentin yaralanan onurunu tamir etmek için 451 yılında Kadıköy’de ökümenik bir konsil topladı. İmparator bu sefer konsilden istediği neticeyi elde etmek için, bizzat konsile başkanlık etti. Konsil üzerinde tam bir baskı kurdu. II. Efes’in kararlarını iptal ettirdi. İki Efes konsilinde afaroz edilen başkent patriklerinin intikamını almak için, zor kullanarak, İskenderiye patriğini (Dioscorus) afaroz ettirerek sürgüne gönderdi. Üç ökümenik patrikliğin statülerini sarsmak için, Kudüs’ü de patriklik statüsüne çıkardı.

Böylece hristiyan aleminde patriklik sayısı 5’e çıkmış oldu.

İmparator, kiliseleri devletin kontrolünde ciddi bir organizasyona tâbi tutmanın şart olduğunu anlamıştı. Kiliseleri, kontrol altında  tutmanın tek yolu  ise,  İstanbul patrikliğini güçlendirmekti. İstanbul 381’de patriklik yapılmasına rağmen, hâlâ manen Efes episkoposluğuna bağlı kabul ediliyordu. Bu yüzden konsil üyeleri imparatorun baskılarıyla, Efes, Batı Anadolu, Trakya ve Pontus metropolitliklerinin takdis yetkisini İstanbul’a verdi.

Böylece İstanbul patrikliği bölgede kısmi otoriteyi eline geçirmiş oluyordu. Ancak, bu da imparatoru tatmin etmedi. Mardan, imparatorluğun dinî dünyasının, kendi emrinde ve yakınında bulunan patriğin ellerinde bulunmasını, ülke düzeni için zaruri görüyordu. İmparator, İstanbul’a, Yeni Roma olduğu için Eski Roma’nm imtiyazlarını vermek ve İstanbul patriğini hristiyan aleminde birinci sıraya oturtmak çin tarihte meşhur 28. madde olarak anılan kanun taslağını, konsile sundu. Kararın üslubu son derece dikkatlice seçilmiş ve başkente yeni, aynı zamanda büyük bir imtiyaz verildiği intibaından sakınacak şekilde tertiplenmişti.

İmparatorun da bulunduğu oturumda, konsile sunulan taslak zorla kabul ettirildi. Böylece başkent patriği ökümenik sıfatını aldı. Ancak Roma delegeleri tüm tehditlere rağmen kararı onaylamadılar ve başkenti terkettiler.

– Kadıköy konsilinin bu kararları tüm hristiyan aleminde infiale sebep oldu.

– Papa Leo, topladığı konsüle, Kadıköy’ü tanımadığını ilan etti.

– Antakya ve İskenderiye kiliselerinin ruhanileri ise kararları ölüm tehditi altında imzaladılar.

Ancak bölgelerine döndükten sonra, ülke kaynamaya başladı. Fener patrikliğine ökümenik bir statü vermek için devletin bu tutumu, Anadolu, Suriye, Filistin ve Mısır’da genç manastır keşişlerini isyana şevketti.

Apostolik bir kökene dayanmayan başkent kilisesinin bu yetkiyle donatılması, ilk ökümenik konsilin kararlarına ve kutsal kilise kanunlarına aykırıydı. Bunun üzerine (papa), 22 Mayıs 452 tarihinde imparator Marcian’a gönderdiği mektupta “konsilde kabul edilen 28. maddenin başta İznik konsilinin 6. maddesi ve İstanbul konsilinin 2. maddesi ile ters düştüğünü; binaenaleyh ataların kanunlarının, Rûhu’l-Kudüs’ün statüsünün ve eski zaman geleneklerinin çiğnendiğini ve Kitâb-ı Mukaddes’le ters düşüldüğünü, bu maddeyi kesinlikle kabul edemeyeceğini” yazdı.

Leo, imparatoriçe Pulharya’ya yazdığı mektubunda ise, “381’den beri, hakkı olmadığı halde İstanbul patriğine bahşedilen imtiyazlara göz yumulduğunu, buna rağmen İstanbul patriği Anatolyus’un, selefi Flavian’ın alçak gönüllüğünün aksine, açgözlülüğünün doymadığını ve kesinlikle bu 28. maddeyi kabul edemeyeceğini” bildirdi.

Papa Leo, yine aynı tarihte patrik Anatolyus’un mektubuna verdiği cevapta ise, bizzat imparatoru suçladıktan sonra, Anatolius’a geçmişini hatırlatarak onu azgözlülükle suçladı. Ayrıca İstanbul’un hiçbir metropolitlik hakkının dahi olmadığını, bu hakkın sadece apostolik kökenli kiliselere ait olduğunu vurguladı ve bu yüzden kendisinin (Anatolius’un) ökümenik Antakya patrikliği için Maximus’u atamasının da kutsal kilise kanunlarına aykırı olduğu yazdı. Konsilin kutsal kilise kanunlarına aykırı bu düzenlemesi üzerine imparatorluğun dört bir yanında başlayan nümayişler, isyana dönüştü. Devlet Suriye, Filistin ve Mısır’da bu ayaklanmaları çok kanlı bir biçimde bastırdı. Fener patrikhanesinin bu hırsı ile imparatorların dini ellerinde tutma düşüncesi, tarihin en büyük dinî soykırımlarına sebep oldu.

Fener patrikhanesinin ruhanileri askerlerle omuz omuza yüzbinlerce hristiyanın kanını akıtmaktan çekinmediler. Dinî bir temele dayanmayan yetkilerini, devlet desteğiyle zorla kabul ettirmeye çalıştılar. Kadıköy konsili ile İstanbul patrikliği’ne verilen ökümeniklik sıfatı, hristiyan aleminde hiçbir zaman kabul edilmedi. Ülke barışı zedelendiği gibi yüzbinlerce insanın kanının akıtılmasına da sebep oldu. Yıllarca devam eden bu karışıklık, ülkenin siyasal yapısını da tahrip etti.

Durumu düzeltmek için imparator Basilikos 476 yılında İskenderiye’ye kadar bir seyahat düzenleyerek rahatsızlıkları yerinde inceledi. Kadıköy konsili gayr-ı meşru ilan edilmedikçe huzurun sağlanamayacağı anlaşıldı. Aynı yıl imparator İstanbul’da yeni bir konsil topladı. Ökümenik Antakya ve İskenderiye patriklerinin de bizzat hazır bulunduğu konsilde, Kadıköy konsili gayr-ı meşru ilan edildi. İmparator bunu bir fermanla da tüm ülkeye ilan etti.

Konsile katılan ruhaniler, İstanbul’dan ayrıldıktan sonra Efes’e geldiler. İstanbul patrikliğinin manevi olarak ökümeniklik sıfatı alamayacağını ve Efes metropolitliğine bağlılığını tescil için, burada da bir konsil toplayarak, İstanbul patriği Akak’ı afaroz ederek kiliseden uzaklaştırdıklarını tüm hristiyan alemine ilan ettiler.

Ancak Doğu hristiyan aleminin bu sevinci uzun sürmedi. Bu sırada kuvvetli bir ordu ile İstanbul üzerine yürüyen Zenon, Basilikos’u tahttan indirerek, kendisini imparator ilan etti. Zenon, siyasi hedeflerden dolayı İstanbul patrikliğinin güçlendirilmesi gereğine inanıyordu.

Bunun yanı sıra kiliseler arası çekişmelerin deson bulması için çareler aramaya başladı. Tarihe “Henetikon” olarak geçen bir “İtfihad Fermanı” yayınladı.

Bu ferman, ülkede kısa süren bir sükunet ortamı yarattıysa da, hadiseler durulmadı. İstanbul patrikliğinin ökümeniklik statüsü, hiçbir zaman diğer üç ökümenik patriklik tarafından hazmedilemedi; çünkü bu, herşeyden önce en büyük ökümenik konsil olan İznik konsilinin 6. maddesini çiğnemek ve kutsal kilise kanunlarını hiçe saymak demekti. Devlet ise dinî bir sıfatı, baskı ve askerî güçle zorla kabul ettirmeye çalışıyordu. 491 yılında Zenon ölünce, yerine Anastasius imparator oldu.

Yeni imparator, ülkedeki bu dinî huzursuzluğu gidermek için, istek üzerine 508 yılında İstanbul’da yeni bir konsil topladı. Antakya ve İskenderiye patrikleri, İstanbul patrikliğine siyasi açıdan bahşedilen ökümeniklik sıfatının, sadece kağıt üzerinde bir tasarruf olduğunu tüm hristiyan alemine ilan etmek istercesine, başkent patriğini konsilde yargıladılar ve afaroz ederek, kiliseden uzaklaştırdılar.

Bu, İstanbul episkoposluğuna patriklik statüsü verilmesinden bu yana, afaroz edilerek kiliseden uzaklaştırılan beşinci başkent patriğiydi. Devlet ne kadar siyasi açıdan ısrar ederse etsin, İstanbul patrikleri, toplanan tüm ruhani konsillerde, bir episkopos muamelesi görüyor ve afaroz ediliyorlardı. Ancak, bu afarozlar da, Grek kiliselerinde milli duyguların güçlenerek, özellikle doğu kiliselerine karşı bir kinin oluşmasına sebep oluyordu.

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Tarihte İlkler