Hristiyan Devletlerinin İttifakı ve Varna Savaşı
Hristiyan Devletlerinin İttifakı ve Varna Savaşı
Sultan Murad’ın, Macar kralı ve Karamanoğlu ile anlaşmalar imzalayıp, küçük yaştaki oğlunu Edirne’de Osmanlı tahtına oturtması üzerine, hristiyan Avrupa devletleri arasında hızlı ve hararetli bir kaynaşma başladı. Macarlarla imzalanan anlaşmanın üzerinden henüz üç hafta geçmeden, Osmanlı elçilerinin Edirne’ye döndükleri sırada, bilhassa Bizans imparatorunun papayı tahriki sonucu, papanın baş amirali, 21 parçalık papalık filosu ile Çanakkale’ye doğru yola çıktı. Bu donanma, Lapseki-Gelibolu geçidini kapatarak, Anadolu’dan Rumeli’ye kuvvet geçirilmesine mani olacaktı.
Öte yandan papa, Macar kralının nezdinde bulunan kardinal Julien Ceserini vasıtasıyla, imparator Vladislas’ın, papalığın izni olmadan İsa’yı tanımayan din düşmanları ile yaptığı anlaşmanın ettiği yeminin de geçersiz olduğunu bildirerek, Türklerle yapılan bu anlaşmanın bozulmasına çalıştı. Papa, aynı zamanda Osmanlıların anlaşma gereğince teslim etmeleri gereken kaleleri tam vaktinde boşaltmadıklarını da ileri sürmekte idi. Diğer taraftan savaşa taraftar görünmeyen Jan Hünyad’a da Türklerin Rumeli’den atılmasından sonra, Bulgaristan krallığının verileceği va’dolunuyordu.
Papanın peş peşe gönderdiği elçilerin tahriki ve bazı Macar hanlarının istekleri sonucu 4 Ağustos 1444’te Segedin anlaşması bozuldu. Anlaşmanın bozulduğunun ve Türklere karşı yeni bir haçlı seferinin başlayacağının duyulması üzerine Edirne’de halk büyük bir telaşa kapıldı ve bir kısmı Anadolu’ya kaçmak için harekete geçti. Böyle bir haçlı hareketini gözleyen ve Avrupa devletlerini tahrik eden Bizans imparatoru da, yanında bulunan taht müddeisi Orhan’ı saltanatı gasbetmesi için Edirne’ye gönderdi. İstanbul’dan çıkarak İnceğiz’e gelen Orhan, kendisine kimse iltifat etmediği için, burada tutunamayarak Dobruca’ya geçti. Şehabeddin Paşa’nın sıkı takibi sonucu burada da hiçbir şey yapamayan şehzade Orhan, tekrar İstanbul’a dönmek zorunda kaldı.
Her türlü hazırlıklarını tamamlayan haçlılar, hemen harekete geçmedi. Bu arada, anlaşmanın bozulduğundan henüz haberleri olmayan Türkler, Sırplara verilecek bazı hudut kalelerini boşaltmaya çalışıyorlardı. Anlaşma ile verilecek bu kaleler, Türkler tarafından boşaltılıp Sırplara teslim edilince, Eylül başlarında Osmanlı devletine savaş ilan edildi. Müttefik ordu, Jan Hünyad komutasında, Orsaova’daki Kızılkule yakınında Tuna nehrini geçti. Vidin’i tahrip eden Macar ordusu, Niğbolu’da Eflak voyvodası Vlad Drakul’un kuvvetleri ile birleştikten sonra, Tuna’yi takiben Şumnu’ya doğru ilerledi. Niğbolu kalesi muhafızı Firuz Bey oğlu Mehmed Bey, müttefik ordunun güzergahında akınlar tertipleyerek düşmana büyük kayıplar verdirmekte idi. Bu sırada düşman ordusu, Macar, Alman, Bosna, Hersek, Kara Boğdan, Eflak ve Frenk devletlerinin iştiraki ile 80.000 kişiye ulaşmakta, top, cephane ve ağırlıkları taşıyan askerlerle 100.000 kişiye varmakta idi. 3000 kişilik Macar süvarisi ile Hünyadi Yanoş önde gidiyor, asıl haçlı ordusu ile Macar kralı onu takip ediyordu. Mukaddes bir maksat için yola çıkan bu ordu, Rum ve Bulgarlara ait Ortodoks kiliselerini de tahrip etmekten geri durmuyordu.
Birleşik bir hristiyan haçlı ordusunun Varna’ya doğru ilerlediğini haber alan Edirne’deki vezirler, genç padişah Sultan Mehmed’i ikna ederek, babasına bir mektup yazdırıp tekrar padişahlığa davet ettiler. Sultan II. Murad önce bu habere ehemmiyet vermedi ve Manisa’daki inziva hayatına devam etti. Ancak ikinci gelen mektupta “Eğer padişah iseniz düşmanı defetmek boynunuza farzdır; değilseniz padişahın emrine itaat ederek ordunun başına geçmeniz gerekir.” ifadesini okuyunca, hemen yola çıkarak, Çanakkale istikametinde hareket etti. Burasının düşman gemileri ile tutulduğunu öğrenince de Yalova üzerinden İstanbul Boğazı’na geldi. Anadolu kuvvetleri ile Güzelce Hisar (Anadolu Hisarı) mevkiine geldiğinde, sadrazam Halil Paşa, Rumeli yakasında kendisini beklemekte idi. Adam başına bir duka altın karşılığında emniyetle karşı tarafa geçen Sultan Murad, Halil Paşa’nın askerleri ile birlikte, Edirne’ye doğru hareket etti. Oğlunu yine Edirne’de bırakan Sultan Murad, savaş hazırlıklarını kısa zamanda ikmal ederek Ekim ayı sonlarında Varna’ya doğru yola çıktı.
Osmanlılar, Tuna’da çalıştırılmak üzere Kama (Kamçıl) suyu üzerinde 28 gemiden teşekkül eden bir nakil filosu meydana getirmişlerdi. Bu filoyu yakan haçlılar, Varna civarında mukavemet göstermeyen veya boşaltılan mevkileri işgal ettiler. Varna’nın da kolayca işgaline karşılık, Bacık ile yanındaki bazı mevkiler şiddetle müdafaa edildiği için ele geçirilemedi. Müttefik ordu Varna’ya 45 kilometre kadar bir mesafede bulunan Galat (Kalliogre) mevkiinde ordugah kurdu.
Müttefik ordunun karşısında, üç kilometre uzaklıkta ordugah kuran Sultan Murad, askerlerine savaş tertibatı aldırıp güçlü karakollar çıkardı. Osmanlı ordusu cepheye ulaştığı sırada Haçlılar harp meclisi tertip ederek savaş taktiğini kararlaştırmaya çalışıyorlardı. Papanın elçisi kardinal Julien Ceserini ile Eğri ve Varadin piskoposlarının, ordugahın etrafına hendek kazılması ve Türk ordusunun hareketinin beklenmesine dair teklifleri benimsenmedi. Jan Hünyad’ın açıkta saldırıya geçilmesini önerisi kral tarafından uygun bulundu.
Haçlı ordusu; Eflak kuvvetleri ile Macar birliklerinden beşi, sol kanatta, asıl Macar kuvvetleri sağ kanatta, Julien Ceserini’nin komutasındaki diğer birlikler bu iki kuvvet arasında, kral Vladislas da elli şövalye süvarisi ile merkezde olmak üzere harp nizamı almıştı. Varadin piskoposu komutasındaki askerler ile birkaç Leh birliği de, ağırlıkların ve cephanenin muhafazası ile görevlendirildi. Hünyadi Yanoş ise başkumandan sıfatı ile her tarafa nezaret etmekte idi.
Osmanlı ordusu klasik savaş tertibatını almış, Rumeli askerleri sağ cenaha, Anadolu askerleri de sol cenaha yerleştirilmişlerdi. Rumeli askerine, beylerbeyi Davud Paşa, Anadolu askerine ise Karaca Paşa kumanda etmekte idi. Yeniçerilerse, önlerinde kazıklarla pekiştirilmiş olan hendeğin gerisinde, Sultan Murad’ın önünde yer almışlardı. Osmanlı padişahı kralın imzaladığı ahitnameyi, bu hendeğin önünde bir mızrağın ucuna geçirerek diktirmişti. Böylece kralın hıyanetini ve yeminini tutmayanların suçlarını herkese göstermiş oluyordu. Savaşın başlamasından az önce çıkan bir fırtınada haçlı ordusunun bayrakları yırtılmış, flamaları kırılmıştı.
Saldırı savaşını kabul eden haçlı ordusu, bizzat Hünyadi Yanoş kumandasında, ilk önce Osmanlıların sol kanadına saldırdı. Karaca Bey şiddetle savunmada bulundu ise de, Macarların ağır basması sonucu, büyük kayıp verdikten sonra geri çekilmeye başladı. Ancak Anadolu beylerbeyi Karaca (Güveği) Paşa şehid oldu. Sol kolun bu mağlubiyeti üzerine Eflak kuvvetleri de Rumeli kuvvetlerinin bulunduğu sağ kola şiddetli bir hücumda bulundular. Rumeli kuvvetlerinde de bozulma ve dağılma başlayınca, bütün haçlı kuvvetleri bulundukları mevkilerden hücuma geçtiler. Düşman kuvvetleri padişahın otağını ve ordugahını hedef almışlardı. Maneviyatı bozulan Rumeli kuvvetleri de, daha müsait bir yere çekilince, padişah yeniçerilerle ortada yalnız kalmıştı. Askerlerin savaş meydanını terkederek geri çekildiğini gören Sultan Murad da ric’at hazırlığına başlamıştı. Dayı Karaca’nın atından inerek padişahın üzengisine sarılarak, savaşı bırakıp geri çekildiği takdirde, bu düşmanın ta Edirne’ye kadar elini kolunu sallaya sallaya gideceğini, yerlerinde durdukları takdirde Allah’ın inayeti ile haçlıların yenileceğini söylemesi üzerine padişah bu hareketinden vazgeçti. Bunun üzerine telaş göstermeyen ve yerinde dimdik duran Sultan Murad, yanında bulunan yeniçerilerle kapıkullarını karşı hücuma geçirdi. Büyük bir metanet ve kahramanlıkla düşmanm üzerine atılan yeniçeriler, merkeze, yani ordugah üzerine yapılan bütün hücum kollarını geri püskürttüler. Düşmanın geri püskürtüldüğünü, padişah aleminin dimdik yerinde dalgalandığını gören ve tablhanenin dinmeyen sesini duyan firari askerler süratle geri dönerek bir uğurdan düşmana giriştiler. Öte yandan borazancılar da, “Hey gaziler! Düşman sindi, düşman sindi!” diye çağrışarak yerlerini terkeden askerleri cepheye çağırmakta idiler.
Macar kralı Vladislas, bilhassa Hünyadi’nin ısrarı ile hücuma geçmiş ve yanında bulunan asilzadelerin heyecanına kapılarak her türlü itiyadı elden bırakmıştı. Kralın bu itiyatsız saldırısını gören yeniçeriler süratle ikiye ayrılarak kendisini araya aldılar. Cephenin kapanması ile her tarafı sarılan Macar kralı, çok iyi savaşmasına rağmen bu hücumdan bir sonuç alamadı. Timurtaş adlı bir yiğidin bir balta darbesi ile atının yere düşmesi üzerine yaya kalan krala fırsat verilmedi ve Karaca Hızır (Koca) adındaki yeniçeri yaya basısı tarafından başı kesilerek katledildi. Karaca Hızır, kesik başı bir mızrağa takarak ahitnamenin takılı bulunduğu mızrağın yanma diktirdi. Kralın yere düştükten sonra “Gaspodor Murad, Gaspodor Murad” diye bağırıp şefaat istemesine karşılık, anlaşmanın bozulmasından dolayı müthiş öfkeli olan yeniçeriler aman vermemişlerdi.
Macar kralının kesik başını, ahitnamenin yanında bir mızrak üzerinde gören haçlı ordusunun morali sıfıra inmişti. Jan Hünyad (Yaşiko) kesik başı oradan almak ve askerlerinin moralini düzeltmek için buraya peşpeşe saldırılarda bulundu ise de, hepsinde geri çekilmek zorunda kaldı. Öte yandan savaş meydanını terkeden Osmanlı kuvvetlerinin de, öğleden sonra daha tertipli bir şekilde düşmanı püskürtmeye başlaması ile haçlı askerleri yerlerinde durakladılar. Jan Hünyad savaşın sonucundan ümidini tam olarak kestiği için, akşama doğru savaş meydanım terketti. Hünyadi ile Eflak askerleri de firara başladılar. Düşmanın firara başlaması üzerine umumi taarruza geçen Türk askerleri, pek çok düşmanı katlettiler. Düşmanı takip gece karanlığında da devam etti.
Ertesi sabah, Jan Hünyad’ın dönüp geleceğine inanan bir kısım Macar askerleri, eşya ve cephane arabaların siper ederek beklemeye başladılar. Sultan Murad, askerlerine bunların da ele geçirilmesini emretti. Bunların arasında Eğri ve Varadin piskoposları ile papanın vekili kardinal Ceserini de bulunuyordu. Türk askerlerine çok zayıf bir mukavemet gösteren Macarlar, kısa zamanda bertaraf edildiler. Adı geçen pisikoposlar ile Ceserini de ölenler arasında idi. Düşmanın pek çok ileri gelen beyleri ile birçok esir alındı. Ağırlıklar ise tamamıyla zaptedildi.
Macar kralının kesik başı, bal içine konularak zafer müjdesi ile Edirne’ye, oradan da Bursa’ya gönderildi. Bursa subaşısı Cebe Ali Bey, Macar kralı Vladislas’ın başını, Nilüfer çayında yıkadıktan sonra bir mızrağa takarak şehrin içinde sokak sokak dolaştırdı. Diğer taraftan Varna zaferinin fetihnameleri Edirne’de yazılarak müslüman devletlere gönderildi. Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah, padişaha bir tebrik mektubu ile karşılık vermişti. Mısır’da Memluk sultanı Melik Zahir Çakmak’a zengin bir ganimet ve esirlerle birlikte Azab Bey gönderildi. Kahire’de büyük bir törenle karşılanan Azab Bey, esirleri ve ganimeti Sultan’a takdim edince, bütün camilerde hutbe Sultan Murad adına okundu. Ayrıca Timurlu hükümdarı Şahruh Mirza’ya da zafer fetihnamesi takdim olunmuştu.
Varna savaşı, haçlıların İstanbul’u kurtarmak ve Türkleri Asya’ya sürmek için giriştikleri son sefer olmuştur. Bundan sonra 1683 Viyana bozgununa kadar, böyle bir sefere teşebbüs edememişlerdir. Dolayısı ile Türk hakimiyeti bu zaferle Balkanlar’da bir kesinlik kazanmıştır.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.