MÖ İkinci Binyılda Mezopotamya
Göçler ve Yeniden Şekillenen Siyasal Yapı
Akkadların Mezopotamya’ya gelişi, Sami kökenli toplumların bölgede yavaş yavaş çoğunluğu oluşturmaları sürecini başlatmıştı. III. Ur Sülalesi ile kesintiye uğrayan bu süreç ikinci binyılda yeni göç dalgaları ile hızlanarak devam etmiştir. MÖ ikinci binyılın ilk yarısında Mezopotamya’ya batıdan Suriye yönünden gelen Amurrular da Sami kökenlidir. Mezopotamya’nın hemen hemen bütün kentlerine yayılan bu göç dalgası, kentlerin demografik yapısını değiştirmiştir. Bu dönemde geleneksel kent devleti anlayışı devam etmiştir.
Mezopotamya’da İsin, Larsa, Uruk, Kiş, Sippar, Mari, Eşnunna, Babil ve Assur kentleri birer krallık olarak ortaya çıkmıştır. Bunlardan bir kısmının egemenlik süresi ve kralların faaliyetleri hakkında çok az bilgi olsa da yazılı belgelerde adları geçmektedir.İran’da Elam Krallığı, Anadolu’da ise MÖ ikinci binyılın ortalarından önce Hitit Krallığı Mezopotamya siyasetinde etkili olmuştur. Kuzey Mezopotamya’da Hurri-Mitanni Devleti ve arkasından Orta Assur Krallığı dönemin siyasal gelişmelerinde belirleyici olmuştur. İkinci binyılda birçok kent devleti göç dalgaları sonucu Amurru kökenli yöneticilerin idaresine geçmiştir.
Amurrular
Akkadlardan sonraki en büyük Sami grubunu oluşturan Amurrular III. Ur Sülalesi döneminde Fırat üzerinden yavaş yavaş önce Güney Mezopotamya’ya yerleşmeye başlamışlardı. Amurrular (Amoritler), Aramiler ve İbraniler gibi Batı Sami kökenli toplumlardan biridir. Akkadca ile akraba olan dilleri nedeniyle toplumla kaynaşmaları zor olmamıştır. Mezopotamya’ya gelen yarı göçebe ve göçebe birçok toplum gibi Amurrular da buradaki kentlerde geleneksel kültürü benimsemiş “Mezopotamyalı” olmuşlardır.
Kent devletlerine yerleşen ve çoğunluğu oluşturdukları birçok kenti idare eden Amurrular, resmi yazışmalarda Akkadca kullanmışlardır. Çivi yazısını kendi dillerine uyarlamadıkları için varlıkları ancak yazılı belgelerdeki adları aracılığıyla izlenebilmektedir. Din ve mitoloji alanında kesintisiz devam eden Sümer geleneklerini benimsemişlerdir. Daha sonra Mezopotamya kökenli bazı kültürel ve mitolojik unsurların tek tanrılı dinlere aktarılmasında aracılık etmişlerdir.
Hurriler
Hurriler, Mezopotamya ve çevresine MÖ üçüncü binyıl sonlarında kuzeyden gelmişlerdir. Akkad kralı Naram-Sin dönemi yazıtlarında adlarından söz edilmektedir. Büyük bir göç dalgası ile gelen bu toplumun Amurrulardan farklı olarak yerleşik bir kültürü vardı. Doğu Anadolu, Orta Fırat Havzası ve güneyde Filistin’e kadar geniş bir alana yayılmışlardır. Hurrilerin konuştuğu dil Sami veya HintAvrupa kökenli dillerle akraba değildir. Hurrice, MÖ birinci binyılda Doğu Anadolu’da bir devlet kuran Urartuların diliyle akrabaydı. Bu diller günümüzde Kuzeydoğu Kafkasya’da konuşulan bazı dillerle benzerlik gösterir.
Hurriler ikinci binyılın başlarında Zagroslarla Doğu Akdeniz kıyıları arasındaki bölgede küçük krallıklar halinde organize olmuşlardır. Bu kentlerden biri modern Kerkük yakınlarında bulunan Gasur’du. Adı bilinen en erken yöneticilerinden biri Nagarlı (Tel Brak) Talpuşatili’dir. Üçüncü binyıl sonlarında yaşayan diğer krallar ise Urkeş (Tel Mozan) ve Nagar kralı Atal-şen’di. Yazıtlarda Hurri adları taşıyan krallar hakkında fazla bilgi yoktur. İkinci binyılın başlarında doğuda Assur Krallığı’nın başkenti olacak Ninive’yi Tişatal adlı Hurri kökenli bir kral yönetmekteydi.
Doğu Anadolu, Çukurova bölgesi gibi birçok bölgede nüfusun önemli bölümü Hurri kökenli idi. Kuzey Mezopotamya’da Eski Assur Krallığı döneminde de (MÖ 19-18. yüzyıllar) varlığını koruyan Hurri toplumu, Assur’un zayışamasıyla yeniden küçük krallıklar halinde organize olmuştur. Batıda ise Hurri nüfuzu Fırat havzasını aşarak Anadolu içlerine kadar yaygınlaşmıştır. Kuzey Suriye bölgesinde, MÖ on sekizinci yüzyıl sonu ile on altıncı yüzyıl arasına tarihlenen Mari ve Alalah arşivlerindeki bazı yazıtlar onların bu bölgelerdeki varlığının kanıtlarını sergiler.
Hurriler ilk kez merkezi büyük bir devlet haline ikinci binyılın ortalarında Mitanni kökenli yöneticilerin önderliğinde gelmişlerdir. Aşağıda ele alacağımız üzere bu dönemde Anadolu’da Hititler, Mezopotamya’da Orta Assur ve Mısır arasında tampon bir devlet olarak geliştiler. Mitanniler gibi Hititler ile de birçok bölgede iç içe geçen bu toplum, Mezopotamya kültürünün kendi kültürleriyle birlikte Anadolu’ya taşınmasında aracı rol oynamıştır.
Kent Devletleri
Kuzey Mezopotamya’da Hurri kökenli devletlerin egemen olduğu MÖ ikinci binyıl başlarında Güney Mezopotamya’da Amurru kökenli birtakım kent devletleri bölgenin denetimi için mücadele etmektedir. Bunlardan biri Bağdat’ın güneydoğusunda yer alan İsin (Bahriyat) kentidir. İsin kentinin bölgede yaklaşık yüz yıl kadar süren baskın pozisyonu Eski Assur kralı İşme-Dagan döneminde de sürmüştür. İsin kralları kendilerini yalnızca İsin’in değil Ur, Sümer ve Akkad’ın kralı olarak da ilan etmişlerdi. Sami kökenli bu kralların Sümer kültürüne sahip çıktıkları anlaşılmaktadır. Birçok İsin kralı, Ur kralları Şulgi ve AmarSin gibi kutsanmışlardır. İsin kentinde resmi işlerde Sümerce kullanılmaya devam etmiştir. Bu dönemde kutsal kent Nippur’daki kütüphanede büyük bir Sümer edebi yazıt koleksiyonu oluşturulmuştur.
MÖ ikinci binyılın başlarında öne çıkan bir diğer kent ise Larsa (Tel Senkereh) idi. Larsa, Basra Körfezi’ne yakın bölgede Ur ile Uruk arasında yer almaktadır. Bu dönemde kent Amurru kökenli kralların idaresindedir. Larsa, Sümer ve Akkad mirası yanında İran üzerinde de hak iddia etmiştir. Bu durum bölgede öne çıkmış olan İsin ile çatışmaya yol açmıştır. Uzun süre devam ettiği anlaşılan çatışma nedeniyle Mezopotamya tarihinde ikinci binyılın başları “İsinLarsa Dönemi” olarak adlandırılmıştır.
Orta Mezopotamya’da öne çıkan ve siyasal arenada rol oynayan iki kent bulunmaktadır. Bunlardan biri Bağdat’ın kuzeydoğusunda, Dicle’nin kollarından Diyala Nehri vadisinde yer alan Eşnunna (Tel Asmar), diğeri de Fırat üzerindeki Mari’dir. Eşnunna, Mezopotamya’dan Elam’a ulaşan anayolu denetleyen stratejik bir noktadır. İran ve doğu dünyasıyla bağlantılı yol üzerinde oluşu, özellikle kalay ticaretinin yoğunlaştığı ikinci binyılda kentin önemini artırmıştır. Anadolu ve Mezopotamya’da bulunmayan kalay, bakır ile karıştırılıp tunç yapımında kullanılan en temel malzeme idi.
Bütün Tunç Çağı boyunca Afganistan ve Pakistan’dan gelen bu değerli madde, tarım aletleri ve silahların yapımında kullanılmaktaydı. Eşnunna söz konusu dönemde büyümüş ve gelişmiştir. Yazılı belgelerde, III. Ur Sülalesi ile Babil kralı Hammu-rabi’nin kenti ele geçirdiği tarih (MÖ 1763) arasında kenti yöneten 16 kralının adı geçmektedir. Sami veya Elam kökenli adlar taşıyan bu kralların iktidarda kalış tarihleri ve eylemleri konusunda fazla bir bilgi yoktur. Kent devletlerinin mücadelesi içerisinde zaman zaman bağımsızlığını kazanan Eşnunna kralları, Diyala Vadisi’ni ve Assur ülkesine kadar Kuzey Mezopotamya’yı fethetme girişiminde bulunmuşlardır.
Mari (Tel Hariri) ise Güney Mezopotamya’dan Doğu Akdeniz yönünde Fırat boyunca ilerleyen ana ticaret yolu üzerinde, Suriye topraklarında yer alır. Akkad döneminde Naram-Sin’in seferleri sonucunda tahrip olan kent, önce yerel yöneticilerin/ kralların önderliğinde güçlenmiş, arkasından MÖ on sekizinci yüzyılda bir krallık merkezi haline dönüşmüştür. Kısa bir süre kuzeydeki Assur denetimine giren kent Zimri-Lim adlı kralı döneminde en parlak sürecini yaşamıştır. Mari, Fırat üzerinden sallarla yapılan hammadde ticaretinden büyük miktarlarda bir gelir elde etmekteydi. Ayrıca karayolu ticaretinin önemli duraklarından biriydi ve buraya Orta Anadolu’daki Kaniş (Kültepe) ile güneyde, körfez üzerindeki Dilmun’dan bile mal geliyordu.
Mezopotamya’da ikinci binyılı başlarında birçok kent kendi krallarının idaresinde belli bir dönem istikrar içinde yaşamıştır. Ancak bu kentlerden Güney Mezopotamya’daki Babil ile Kuzey Mezopotamya’daki Assur bu süreci değiştirecek yayılma politikası izlemiştir. İkinci binyılın ilk yarısının siyasi tarihi daha çok Eski Babil ve Eski Assur krallıkları tarafından oluşturulmuştur.
Eski Mezopotamya ve Mısır Tarihi
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.