Sultan Murad’ın Şahsiyeti

1 Nisan 2014 tarihinde tarafından eklendi.

Sultan Murad’ın Şahsiyeti

Bilhassa Murad Hüdavendigar adı ile meşhur olan ve aynı zamanda Gazi Hünkar diye de anılan Sultan Murad, 1326 yılında dünyaya gelmiş, 1361 yılında, otuzbeş yaşlarında iken Osmanlı tahtına cülus eylemiştir. 28 yıl saltanat süren Murad Hüdavendigar, 1389’de şehid olduğu sırada, 63 yaşında bulunuyordu.

Orta boylu, yuvarlak yüzlü, şahin bakışlı, seyrek dişli, gerdanı yüksek, heybetli, şen ve güzel bir padişah idi. Kardeşleri Süleyman Paşa gibi, altın üsküf üzerine kıvrılmış sarık ve imame sarmışdı. Şehzadeleri, Yıldırım Bayezid, Savcı Bey ve Yakub Çelebi’ dir. Ayrıca İbrahim adında bir oğlunun daha olduğu bazı tarihlerde zikredilmektedir. Yine Savcı Bey’in en büyük şehzadesi olduğu da rivayetler arasındadır.

Murad Hüdavendigar, başta Bursa olmak üzere, devletinin birçok yerinde bir hayli eser ve hayrat vücuda getirmiştir. Yaptırdığı cami ve külliye müştemilatı ile Çekirge’deki hayratı Muradiye adı ile meşhur bir semt haline gelmiştir. Burada cami ile medrese, hususi bir şekilde birleştirilmiş, alt kat medrese, üst kat ise cami olarak kullanılmıştır. Cami ve medreseden başka, aynı müştemilat içerisinde imaret, misafirhane ve eski kaplıca ile kendisine ve diğer Osmanlı hanedan üyelerine ait türbeler bulunmaktadır. Murad Hüdavendigar’ın yine Bursa’da ve bilhassa kendi sarayının yanında Hisar Camii adı ile anılan bir başka camii daha vardır. Bunlardan başka, Bilecik ve Yenişehir’de bir cami daha inşa ettirmiştir. Yenişehir’de ayrıca gazi erenlerden Postinpuş adını taşıyan baba için bir zaviye yaptırmıştır. Annesi adına da İznik’te 8 Mayıs 1388 tarihli bir imaret tesis eylemiştir. Bursa’daki cami ve sair hayratı için vezir Kara Halil Hayreddin Paşa’yı mütevelli ve nazır tayin etmişti.”Yaptırdığı eserlere tahsis ettiği vakfiye Başvekâlet Arşivi’nde, Maliye’den devredilen defterler arasında bulunmakta olup Prof. Tayyib Gökbilgin tarafından Türkiyat Mecmuası’nın X. ciltinde neşredilmiştir.

Murad Hüdâvendigâr Osmanlı tahtına çıktığında, Selçuklu paralarına benzeyen sikkeler kestirmiştir. Ancak daha sonra kestirdiği paralarda, kufiye yakın bir hat ve en sonra da Arap neshi sikkeler görülmektedir. Kufi yazılı sikkelerin bir yüzünde dört halifenin adları, öteki yüzünde ise “Murad b. Orhan, halledallâhu mülkehû” yazılmıştır. Daha sonra bastırılan paralarda ise “kelime-i şahadet” ibaresi yer almıştır.

Sultan Murad, devletin çok yönlü ve mütecanis bir teşkilat olduğunu idrak ettiği için, sefer ve fetihlerinin yanısıra, idare ve sosyal muhtevalara da dikkat göstermiştir. Osmanlı beyliği, kurulurken, o tarihlerde Anadolu’da geniş bir teşkilatı bulunan Ahilerin yardım ve desteklerini kazanmış idi. Sultan Murad ise bizzat Ahi tarikatının başında görev almıştır. Mart 1366’da Malkara’da Ahi Musa için yaptırdığı zaviyenin vakfiyesinde geçen “Ahilerden kuşandığım kuşağı Ahi Musa’ya kendi elimle kuşatıp, Malkara’ya ahi diktik.” ibaresinden anlaşıldığına göre, fiilen tarîk reisliği ifa ettiği görülmektedir. Yine Gelibolu, Bolayır ve Malkara taraflarında Ahilerin ulularına önemli ölçüde mülkler vermiştir.

Murad Hüdavendigâr, hükümdarlığının siyasi cephesinde gösterdiği faaliyetler arasında, Venedik, Ceneviz ve Latin cumhuriyetleri ile, siyasi, ticari ve esir mübadelesine dair münasebetler de kurmuş idi. Hatta oldukça ağır basan bu münasebetleri dolayısıyla, Venedik ve Ceneviz cumhuriyetleri, papa V. Urban’ın Türklere karşı teşkiline çalıştığı haçlı ordusuna katılmaya yanaşmamışlardır.

Sultan Murad, Anadolu beylikleri ve devletleri üzerinde de büyük nüfuz sahibi idi. Karamanoğlu’nun kendisine mağlup olmasından sonra, etkisi bir hayli artmıştı. Nitekim, Kosova savaşı için istediği askerî yadıma, bütün Anadolu beylikleri iştirak etmiştir.

Bizans hükümdarı da, Sultan Orhan Gazi zamanında başladığı tâbiiyetle haraç vermeye, Murad Hüdavendigâr zamanında da devam etti. Hatta bu hükümdar zamanında bizzat onun emrine tâbi olmuş idi. Bu bağlılığı, Serez hadisesi dolayısıyla, oğlu Manuel’in, Osmanlı padişahının müsaade etmemesi üzerine, İstanbul’a sokulmayışında apaçık görmekteyiz. Sırp kralı da aynı şekilde, vergi vermek ve asker göndermek suretiyle Osmanlı devletine bağlanmış idi.

Diğer taraftan gaza ve cihad serhaddinde üstün başarılar gösteren Sultan Murad, İslâm alemi ve devletleri yanında da büyük itibar kazanmış idi. Bu yüzden Memluk sultanları ile dostça münasebetleri olmuş, oğlu Bayezid’in Germiyan hükümdarının kızı ile evlenmesi dolayısıyla gelen Memluk sultanının elçisi, padişah tarafından büyük iltifatlar görmüştür. Aradaki dostluk gittikçe gelişmiş, padişahın Karaman seferine çıkacağı sırada bir Memluk elçisi daha hediyeler ile Bursa’ya gelmiştir. Yine Murad Hüdavendlgâr’ın türbesine Memluk sultanı Berkuk tarafından Kur’ân-ı Kerim cüzleri vakfedilmiştir. Osmanlı padişahı, ayrıca Irak ve Azerbaycan hükümdarı Şeyh Üveys ve Altınordu hanı Canıbeg Mahmud ile de mektuplaşmıştır.

Kendisi adına bazı eserler de telif edilmiştir. Bunlar arasında, el-Karahisârî’\ün Rumuzu’l-Envâr adlı esere yazdığı Künûzu’l Esrar ile Mecma’u’l-îevâid ve Telhîsü’l-Miftah adlı telifleri sayabiliriz.

Kosova meydan savaşı ile, Rumeli’den sürülüp atılamayacak şekilde bu topraklara ayak basmış olduğunu isbat eden Osmanlı devletinin ilk büyük hükümdarı Sultan Murad Hüdavendigâr’dır. Sultan Murad, saltanatı boyunca, zaferden zafere koşmuş; devletin hudutlarını, Anadolu ve Rumeli’de, bir imparatorluk derecesinde genişletmiştir. Çeşitli meziyetleri yanında, azim ve iradesi, iyilikseverliği, teb’asına karşı merhamet ve sevgisi ve askerine karşı disiplin ve inzibata olan riayeti, son derece sağlam bir şahsiyet olarak ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Devrine yakın Osmanlı tarihlerinde, “hayır sahibi, adil, kamil, dinperver, adaletli, yüce himmetli, fakir ve gariblerin dostu, düşkünlere yardım etmeyi sever, rey ve tedbir sahibi, pehlivan, şeci’ ve yiğit” olarak tavsif edilmektedir. Bütün ömrünü gazaya sarfeden Sultan Murad, avlanmayı çok severdi. En çok altın ve gümüş halkalı av köpekleri ile doğanları vardı. Kardeşinin Rumeli’deki şiddet saçıcı hareketlerini  bırakıp  mülayemetle  davranarak,   eski  tesirimuhabbete çevirmiştir. Bundan dolayı, fethedilen yerlerde halkın büyük rağbet ve bağlılığını kazandı. Öyle ki, hristiyan teb’a, kendi imparatorlarının idaresini aramaz oldular.

Yabancı kaynaklar arasında, Rum tarihçisi Halkondil, kendisini az konuşan, konuştuğu zaman da güzel söz söyleyen bir hükümdar olarak tavsif ederken, iyi kalpli bir padişah, yanılmak bilmeyen bir avcı ve kibar bir şövalye olduğunu belirtir. Daha sonra da; “Murad, hayatında birçok tehlikeler atlatmış, pek çok hayırlı işler görmüş, Rumeli ile Anadolu’da 37’den fazla büyük ve müşkil savaşı idare ederek, her defasında muzaffer çıkmıştır. Düşmana arka çevirdiği görülmemiştir. İşlerini güzel tanzim ve münasip vakitte menfaatlerini elde etmesini bilirdi. Şecaatle harp eder, şaşırmaz ve telaş göstermez idi. Askerini istirahata bıraktığı zaman, kendisi avlanmakla vakit geçirir, yanılmak nedir bilmezdi. İhtiyarlığında bile genç bir insan gibi hareketten ve sertlikten kalmamış idi. Her yönü ile iyice düşünür, ihmal ve unutma göstermez idi. Sükunetle boyun eğen milletlere ve sarayındaki yabancı çocuklarına yumuşaklıkla muamele ederdi. Mükafat vermede cömert idi. Hatalara ise göz yummaz ve vakit geçirmeden cezalandırır idi.” demektedir.

Romen tarihçisi Iorga da, eserlerinde Sultan Murad’ı tavsif ederek onu, “Batı’nın bütün gayret ve çırpınmalarına rağmen, küçük bir Anadolu beyliği olan devletini, büyük bir imparatorluk haline getirmiş, kendisine tâbi olan müslümanlara karşı mert ve alicenap, hristiyanlara karşı ise, yalnız galip değil, gönüllerini de kazanmayı bilen yumuşak ve müsamahalı bir efendi” olarak zikretmiştir.

Hammer ise, “Adaleti ve gerektiğinde şiddeti cihetiyle, milleti kendisini hem sever, hem de korkardı. Şer’î kanunları itina ile muhafaza eylediğinden, kurmakta olduğu devlete, bu kanunları tekit edecek gayretlerde kusur etmezdi.” demektedir.

Yine Avrupalı bir tarihçi olan Gibbons da şöyle demektedir: “Saltanatı müddetince, Osmanlıların mukadderatını, hiçbir devlet adamı tarafından üstüne çıkılamayacak bir kiyaset ile idare etmiştir. Murad Hüdavendigâr’ın hükümdarlığı esnasında vukua gelen inkılaplar, bütün bir tarihin hayret verici vakıalarındandır. Harp hususundaki cevvaliyet ve gayreti babasınınki gibi idi; ancak babasının tahayyül ettiğinden daha geniş bir icraat sahasına yetişememiştir. Emrindeki kumandan ve valileri ile arasında hiçbir anlaşmazlık olmamıştır. Rumlara karşı olan muamelesi, onların seciyesini tayinde mükemmel bir feraseti olduğunu göstermektedir. Bizans Kilisesi erbabı nazarında bir kafir ve İsa düşmanı görülürken, papalıktan daha iyi muamele etmekle hristiyanların teveccühlerini kazanmıştır”.

Netice olarak, Murad Hüdavendigâr, askerî, mali ve idari sahalarda pek çok ve esaslı teşkilatlar vücuda getirmiştir. Bilhassa Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa’nın tecrübe ve tavsiyelerinden faydalanmış ve ona son derece itimat göstermiştir.

Aşiret görüntüsündeki devleti Asya ve Avrupa’da bir imparatorluk haline getirmiştir.

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Tarih Sınavda Çıkacak Konular