İlk Türk Devletlerinde Toplumsal Yapı

16 Aralık 2013 tarihinde tarafından eklendi.

İLK TÜRK DEVLETLERİ’NDE TOPLUM YAPISI:

Türklerin yaşadığı yer olan Orta Asya doğal yapısı itibariyle Türkleri göçebe bir hayat sürmeye zorlamıştı. Göçebe bozkır yaşantısı Türklerin mücadeleci ve pratik olmasını sağladı. Göçebe yaşam tarzı bozkırdan kaynaklanan bir zorunluluktu. Zira Orta Asya tarıma elverişli bir bölge olmadığından Türkler hayvancılıkla geçimlerini sürdürüyorlardı. Hayvancılıkla hayatlarını sürdüren Türkler için hayvanlarına ot ve su bulmaları adeta bir zorunluluktu ve bu zorunluluktan dolayı yaz ve kış yüksek (yayla) ve engin yerlere göç etmişlerdir. Göç esnasında Türkler kağnı ve develeri kullanıyorlar ve yaylalarına şarkılar türküler söyleyerek çıkıyorlardı.

ORTA ASYA

Orta Asya farklı yüzey şekillerine sahip olan geniş bir alandır. Bu bölge yüksek düzlükler ve dağlar (Tian Shan), geniş çöller (Karakurum, Taklamakan) ve özellikle ağaçsız steplere sahiptir. Asya kıtasının büyük çoğunluğu kuraktır ve tarıma elverişli değildir.
Bundan dolayı halkın büyük çoğunluğu hayvancılıkla uğraşır.
Bölgenin ana akarsuları Amu Derya, Siri Derya (Seyhun Nehri). Ana su kaynakları ise Aral Denizi, Balkaş Gölü ve Hazar Denizi’dir. Su, kurak Asya için uluslararası sorunlara yol açacak kadar değerli bir kaynaktır.
Orta Asya su kaynakları arasında tampon bir bölge olduğu için, sıcaklık farklılıkları çok fazladır.
Bölge çöl iklimi altındadır. Bölgenin kurak ve denizlere uzak olması tarımı engellediğinden ticaretin gelişmesine neden oldu. Tarihi İpek Yolu ticaret yolu bu bölgeden geçmektedir.
Orta Asya, Türklerin yaşadığı bir bölge olmakla birlikte Çin ve Rusya’nın da idaresi altında kalmıştır.
Bugün bölgede birçok bağımsız Türk Devleti bulunmaktadır.

TÜRKLERDE YAYLA KÜLTÜRÜ

Tarihte hayvancılığa bağlı olarak göçebe bir hayat tarzını benimseyen Türkler, Orta Asya’da yayla hayatını yaşıyorlardı. Çünkü temel geçim kaynakları hayvancılık olunca özellikle küçükbaş hayvalarının sıcaklardan bunalması hem de otlakların azalması nedeniyle yaylalara göç ediyorlardı.
Türkler mayıs ayı sonları gibi yaylalara çıkıyorlar ve buralarda yaklaşık olarak dört ay kadar kalıyorlardı.
Bu süre zarfında geçimlerini sağlamak için yağ, süt, peynir ve yün elde ediyorlardı. Sonbahara doğru
yükseltisi daha az olan yerlere inen Türkler göç yollarında kurulan panayırlarda hayvansal ürünlerini satıyorlardı.
Yaylak kışlak geleneği, Selçukluların bağlı bulunduğu Kınık boyunda da sürdürüldü. Çağrı Bey’in 1018’de Anadolu’ya yaklaşması ve buranın Türkler için ideal bir yurt olacağını belirtmesi ile Türkler Anadolu’ya 1048’den itibaren gelmeye başlar ve yaylak
– kışlak geleneğinin bir sonucu olarak Anadolu Türk Yurdu haline gelir.

Yaylacılık geleneği, bugün de özellikle Doğu Anadolu, Karadeniz ve Toroslar’da yaygın bir şekilde sürdürülmektedir.

HUNLARDA YAŞAM:

Bulundukları bölgenin özelliklerinden dolayı göçebe bir yaşam sürüyorlardı. Bundan dolayı kalelere ve kalıcı merkezlere güvenmiyorlardı.
Bozkırı her terk edişlerinde zengin bir bölgeye yöneliyorlardı. Kürkten elbiseleri, kısa boyları, soluk yüzleri ve çekik gözleri
ile farklı bir insan tipi çiziyorlardı. Genellikle Çinlilere çok kızıyorlar ve onları yok etmek için fırsat kolluyorlardı. Ticaret bu ülkede sadece belli yerler de yapılırdı. Onlar göçebecilikte gerekli olan herşeyi kendileri yapar, tahıl, baharat, pirinç ve çay gibi şeyleri ancak takas usulü ile komşularından alırlardı.
Türk boyları içinde ata en çok binenler Hunlardı. Çin kaynaklarına göre daha küçük yaştaki Hun çocuklarının koyunların sırtına binip fare, kuş ve tavşan gibi hayvanları avladıkları yazılıdır.
Hunlar at sırtında alışveriş yaparlar, yemek yerler ve uyurlardı.
Hunlar birkaç çesit çadır kullanmışlardır. Hunlar, Gök Tanrı’nın gölgesinde konaklamayı arzu ettikleri her yerde bu çadırları arabalardan indirerek oraya kuruyorlardı. En çok kullandıkları kubbeli çadırlardı ve kümbet (Selçuklu ve beyliklerde mezar) bu çadırdan etkilenmiştir.
Çeşitli takı ve süs eşyaları kullanıyorlardı.
Arabalarını da süslüyorlardı.
Her türlü tehkileye karşı askeri bir düzen içinde yaşıyorlardı. Savaş ve hayvan otlatmanın dışında deri, kemik, tahta ve maden işçiliği ile uğraşıyorlardı. Kadınlar ise halıcılık ve keçe yapımı ile uğraşıyorlardı. Türklerin dünya uygarlığına hediye ettikleri ilk halıyı bir Hun’lu kadın yapmıştır. Giyim ve ev eşyasında yetiştirdikleri hayvanların yünlerini kullanıyorlardı.

1. Türklerde Toplumsal Yapı:

Türk toplum yapısında töre önemli bir yere sahip olmuş ve sosyal hayatta düzeni sağlamıştır. Töre sayesinde Türk toplumu, dinamizmini her zaman korumuş ve varlığını uzun süre devam ettirmiştir.
Türk toplumunda devlet ve toplum birbirinden ayrılmaz bir bütün olmuştur. İki tarafın da birbirlerinden beklentileri vardı. Buna göre devlet adaleti tesis edecek, toplumu oluşturan fertler de askerliğini yapacak ve vergisini verecekti.

BİLGİ NOTU:

Yöneticiler ile yönetilen halk arasında birbirlerine karşı görev ve sorumluluklarının yer aldığı yazılı olmayan anlaşmaya “tüz” adı verilir.
Orun: Kurultay ve ziyafetlerde her boyun oturacağı yer, mevki.
Ülüş: Kesilecek hayvanın etinden alınan pay.

Toplumsal Yapı

Yukarıdaki şekilden anlaşılacağı gibi ilk Türk Devletleri’nde toplumun en küçük yapısı ailedir.

Ailelerin birleşmesiyle urug adını verdiğimiz aileler birliği, urugların birleşmesiyle boy ve kabileler, boyların birleşmesi ile de bodun yani boylar birliği meydana geliyordu.
Bütün bu toplumsal teşkilatlanma il adını verdiğimiz devleti meydana getiriyordu.

a) Aile (Oguş)

Türklerde aile toplumsal hayatın çekirdeği hükmündeydi. Kan akrabalığı esasına dayanıyordu. Bu bağın güçlü olmasından dolayıdır ki, Türkler dünyanın dört bir yanına dağılmalarına rağmen varlıklarını korumuşlardır. Aile de baba etkili olsa da annenin de söz hakkı vardı.
Türklerde aile geniş aile (ataerkil) gibi gözükse de çekirdek aile daha yaygındır. Yani aile anne, baba ve küçük çocuklardan oluşuyordu.

BİLGİ NOTU:

İlk Türklerde babaya “kong”, anneye ise “ög” adı veriliyordu.

Türklerde evlenen erkek çocuklara bir miktar mal ile çadır verilir ve baba evinden ayrılırdı. Küçük çocuk evlense bile baba ve annesi ile kalır ve o aileyi devam ettirirdi.
Kız çocukları evlenirken, çeyiz aldıklarından dolayı mirastan yararlanamazlardı.

BİLGİ NOTU: 

Evlilik kararında kızın rızası önemliydi. Karşısındaki kişi ile evlenmeyi kabul eden kişi bunun bir işareti olarak erkek tarafına
mendil veriyordu. Ayrıca erkek kendi yüzüğünü nişanlısına takıyor, kız ise erkeğe düğünde giymesi için kırmızı kaftan dikiyordu.

Türklerde dışarıdan evlilik (exogamie) yaygındı. Bu sayede yeni akrabalıklar tesis ediliyordu.
Yine Türklerde tek eşle evlilik (monogamie) yaygındı.
Türklerde evliliğin aşamaları söz kesme, nişan ve düğün törenleri şeklinde sıralanabilir.

BİLGİ NOTU:

Kalıng (kalın): Kadının mülkiyetinden olarak erkek evine getirdiği mal.
Eğne (yumuş): Geline ait çeyiz. Düğünden önce herkesin görmesi için kız ve erkek evinde sergilenirdi.
Türün: Düğün yemeği. Köktürklerde var olan bu gelenek bugün de sürmektedir. Ayrıca ilk Türklerde evlenen kıza gelin erkeğe ise güvey denirdi.

Evliliğin hukiki bir boyut kazanması için ayrıca nikâh yapılırdı. “Eski Türk topluluğunda hür olan kadının Asya
Hunlarından beri ata binip ok attığı, top oynama, güreş gibi ağır spor yaptığı, savaşlara katıldığı tespit edilen, namus ve iffetine düşkünlüğü yabancı kaynaklarda bilhassa belirtilmiştir. Türk kadını itibar sahibi olup, muharebede düşman eline geçmesi büyük zillet sayılırdı.”

b) Urug (Aileler Birliği)

Türk toplum hayatında ailelerin birleşmesiyle sülâleler meydana geliyordu.
Urug yani aileler birliği bağımsız bir siyasi yapı değildi. Boyun bir parçasıydı.
Urug’da aileler genellikle kan bağı ile birbirine yakın kimselerden oluşuyordu.
Ailelerin bir araya gelmesiyle oluşan Urug’da amaç sosyal, ekonomik ve güvenlik açısından birbirlerine destek vermekti.
Urug ile ilgili kararlar aile reisi tarafından alınırdı.

c) Boy (Uruglar Birliği)

Eski Türkçede boy için bod tabîride kullanılmaktadır. Ailelerin veya urug’ların bir araya gelmesiyle oluşuyordu.
Boyların başında ise iç dayanışmayı ve adaleti sağlamakla ün yapmış bir bey bulunurdu.
Boy beyi gerektiğinde silahlı mücadele ile boyun menfaatini sağlıyordu. Böylelikle boy siyasi bir hakimiyet taşımaktaydı.
Boyların arazileri ve savaş güçleri vardı.
Boy sistemi sadece Türklere has bir sistem değildi. Eski Roma’da Moğollarda Eski Yunan’da ve Cahiliye Devri Arabistan’da
da görülen bir uygulamaydı. Ama bu yerlerdeki boy beyi aynı zamanda dini reis idi. Türklerde ise böyle bir uygulama yoktur.

BİLGİ NOTU:

Bir siyasi birliğe dahil olmuş boya “ok” deniyordu.

Boyların kendilerine ait yaylak ve kışlakları vardı.
Yine her boyun kendine ait bir damgası (tamga) vardı. Bu damgayı özellikle başka boyların sürüleri ile karışmaması için hayvanlarına vururlardı.

BOY ADLARI VE ÖZELLİKLERİ

a) Askeri teşkilat ve unvanlarla ilgili olanlar (Çepni, Çar, İğdir, Taryon vb)
b) Askeri – Siyasi hadiselerin etkisiyle verilen isimler (Hazar, Uygur, Kabar v.b)
c) Büyük, şöhretli ve zengin manasına gelenler (Bayındır, Bayat, Çavuldur v.b)
d) Adam veya insan manasına gelenler (Hun, Agaçeri, Kumeri v.b)
e) Hal, tavır veya hava hadiselerini bildirenler (Argu, Argın, Çuvaş, Karluk v.b)
f) Kuvvet, sağlamlık, cesaret ve fazilet ifade eden isimler. (Türk, Kayı, Kangar, Kınık v.b)
g) Boylar birliğine katılanların sayısına göre adlandırmalar (On – Ok, Dokuz – Oğuz, On – Uygur, Üç – Karluk v.b)

d) Bodun (Boylar Birliği, Millet)

✓ Boyların birleşmesiyle boylar birliği ya da millet meydana geliyordu.
✓ Boy beyleri ise boyun ve arazisinin büyüklüğüne göre yabgu, şad, ilteber gibi unvanlı kişilerdi.
✓ Bodun müstakil yâni bağımsız olabildiği gibi bir il’e bağlı da olabilirdi.
✓ Bodun aynı zamanda siyâsi bir birliktelikdir. Çünkü devleti meydana getiren temel unsurdur.
✓ Devlet tek bir bodundan değil, bodunlardan meydana geliyordu.
✓ Bodun ve boyların işbirliği ile devlet (il) meydana geliyordu.
✓ Devlet Türklerde kutsal sayılıyordu.
✓ Bodunların güçlü olması devleti de güçlü kılıyordu.

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
KPSS Anayasa Kartları Soru Cevap