Türk-Fransız İlişkileri
Türk – Fransız İlişkileri
Fransa, daha Millî Mücadelenin devam ettiği günlerde, kendi kamuoyunun da baskısı sonucu 20 Ekim 1921 tarihinde Türkiye ile Ankara Antlaşması‘nı imzalayarak, TBMM Hükümeti’ni tanıyan ilk İtilaf Devleti olmuştu. Bu durum daha bu dönemde iki ülke ilişkilerinin olumlu bir havaya girmesine sebep olmuştu. Ancak, Lozan Antlaşması’nın ardından, Osmanlı borçları meselesi, Türkiye – Suriye sınırının tespiti konusu ve Türkiye’deki Fransız misyoner okullarının durumu gibi konular, iki ülke arasında halledilmesi gereken meseleler olarak kalmıştı.
Bu sebeple, bu dönemde Türk – Fransız ilişkileri, adı geçen meselelerin halledilmesi ekseninde gelişmiştir. Bu çerçevede, ilk olarak ele alınan konu, Türkiye – Suriye sınırının çizilmesi meselesi olmuştur. 1921 Yılında imzalanmış olan Ankara Antlaşması’nda, barış antlaşmasının imzalanmasından bir ay sonra, Türkiye ve Suriye arasında sınırı çizmek için karma bir komisyon kurulması öngörülmüştü. Ancak, adı geçen komisyon 1925 Eylül ayında kurulabildi ve çalışmaları sırasında sınırın çizilmesi konusunda anlaşmazlık çıktı. Bu anlaşmazlık ilk etapta Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkilerde bir gerginliğe sebep olmuştu. Fakat daha sonra, iki tarafın da olumlu tutumları sonucu, iki ülke arasında 30 Mayıs 1930 tarihinde imzalanan Dostluk Antlaşması çerçevesinde sınır tespit edilmiş ye taraflar arasında temel konularda bir uzlaşma sağlanmıştır.
İki ülke arasında Türkiye – Suriye sınırıyla ilgili meselenin halledilmesinden sonra ele alınan diğer bir konu ise, Türkiye’deki Fransız Misyoner Okulları’nın durumu olmuştur. Ancak, bu konu Türkiye açısından oldukça kolay çözümlenmiştir. Çünkü Türkiye, 1926 yılında çıkardığı Yabancı Okullar Yönetmeliği’ne göre, bu konuyu kendi iç meselesi sayarak istediği gibi halletme kararı almıştır. Türkiye’nin konuyu istediği gibi halletmesi demek, şüphesiz bu tür okulları kapatması demektir. Fransa başlangıçta bu karara karşı çıkmışsa da daha sonra kabul etmek zorunda kalmıştır.
Bu dönemde, Türk – Fransız ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen bir başka konu da, Bozkurt adlı bir Türk gemisiyle Lotus adlı bir Fransız gemisinin 2 Ağustos 1926’da Midilli yakınlarında çarpışmasıyla ortaya çıkan durum üzerine başlayan Bozkurt – Lotus davası olmuştur. Ancak, bu davanın 1927’de Milletlerarası Adalet Divanı’nda Türkiye leyhine sonuçlanmasıyla, iki ülke ilişkilerinde gerginlik yaratan bir konu daha çözüme kavuşmuştur.
Türk – Fransız ilişkilerinde problem olan diğer bir konu da Osmanlı borçlarının ödenmesi meselesi olmuştur. Bu konu ikili ilişkilerde zaman zaman gerginliklere sebep olmuştur. En sonunda borçlar, 13 Haziran 1928 günü imzalanan Paris Antlaşması’yla belirli bir ödeme sistemine bağlanınca, iki ülke arasındaki bu mesele o gün için çözüme kavuşmuştur. Fakat, 1929 yılında çıkan dünya ekonomik krizi Türkiye’yi de etkileyerek ödeme güçlüğü içine sokmuştur. Bunun üzerine, iki ülke arasında yeniden görüşmelere başlanmış ve görüşmeler sonunda, 1933 yılında Paris’te yeni bir Borç Antlaşması imzalanmıştır. Böylelikle bu mesele de kesin olarak halledilmiştir.
Ancak, bu dönemde iki ülke arasındaki yaşanan sıkıntılar bu kadarla da sınırlı kalmamıştır. Bu yıllarda Fransızlar tarafından işletilen Adana – Mersin demiryolunun, 1929’da Türkiye tarafından satın alınmak istenmesi üzerine, ilişkilerde yine bir gerginlik yaşanmıştır. Başlangıçta Fransa bu karara karşı çıkmış olmasına rağmen, kısa bir süre sonra bu tutumundan vazgeçmiştir. İki taraf arasında, Haziran 1929’da yapılan bir antlaşma ile de Fransa demiryolunu Türkiye’ye satmıştır.
Böylece, Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkileri olumsuz yönde etkileyen problemler birer birer ortadan kaldırılmış ve iki ülke ilişkilerinin olumlu bir havada gelişmesi sağlanmıştır.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.