Türk-İngiliz İlişkileri ve Musul Meselesi

28 Ocak 2014 tarihinde tarafından eklendi.

Türk – İngiliz İlişkileri ve Musul Meselesi

Tarih boyunca, Türkler’le İngilizler arasındaki ilişkiler, oldukça değişik frekanslarda yaşanmıştır. Çünkü özellikle Osmanlılar devrinde Türkler’e İngilizler kadar hem fayda sağlamış hem de zarar vermiş bir başka devlet ya da millet yoktur. Bu sebeple Türk – İngiliz ilişkilerinin doğru anlaşılması gereği vardır.

XX. Yüzyıl başlarında, doğrudan savaş dönemi, dolaylı savaş dönemi ve bansın kurulması dönemi olarak, üç ana başlık altında ele alman Türk-İngiliz ilişkileri, cumhuriyetin kurulmasından sonra bambaşka bir görüntü kazanmış ve iki bağımsız devlet arasındaki ilişkiler olarak yaşanmıştır.

Bu çerçevede, 1923 – 1932 dönemi Türk-İngiliz ilişkilerinin esasını Musul meselesi oluşturmuştur. Genellikle iki devlet arasındaki ilişkiler, bu meseleyi halletmek ekseni çevresinde yaşanmıştır.

Misak-ı Millî sınırları içinde yer alan Musul’un durumu ve geleceğiyle ilgili statüsü, Lozan Barış Antlaşması’nda bir karara bağlanamamıştı. Bu konu, aynı antlaşmayla, Türkiye ile İngiltere arasında dokuz ay içerisinde yapılacak görüşmelere bırakılmıştı. Yine bu antlaşma gereği, eğer mesele bu görüşmelerde de halledilemezse Milletler Cemiyetine (Birleşmiş Milletler) havale edilecekti.

Lozan Antlaşması hükmüne uygun olarak, Türkiye ile İngiltere arasındaki Musul’un durumuyla ilgili görüşmeler, 19 Mayıs 1924 tarihinde İstanbul’da başladı. Ancak İngiltere, görüşmelerde bir sonuç alınmasını sağlamak için iyi niyetini ortaya koymak yerine, konunun Milletler Cemiyeti’ne gitmesini sağlamak amacıyla hukukî prosedürü tamamlamaya çalışıyordu. Bu sebeple, gerçekleştirilen görüşmelerden dokuz ay içerisinde herhangi bir sonuç alınamadı ve Musul Meselesi Milletler cemiyetine sevk edildi.

Ancak, bu dönemde Türkiye henüz Milletler Cemiyeti’nin üyesi bile değildi. Buna rağmen, konu 20 Eylül 1924 tarihinden itibaren Milletler Cemiyetinde görüşülmeye başlandı. Bu görüşmeler sırasında Türkiye, Musul ile ilgili eski görüşü olan, “Musul’da bir plebisit yapılması ve Musul’un geleceğiyle ilgili kararı kendi halkının vermesi” hususunda ısrar etti. Fakat, bu sırada Milletler Cemiyeti içinde oldukça güçlü bir konumda bulunan İngiltere, bölgede yaşayan halkın cahil olduğunu, dolayısıyla sınır işlerinden anlamadığını ileri sürerek, Türkiye’nin görüşünü kabul etmedi .

İngiltere’nin bu tutumundan amacı şüphesiz, halkı Türk ve Müslüman olan Musul’un yapılacak bir plebisit sonucunda Türkiye’ye bağlanma kararının çıkacağından olan endişesiyle ilgiliydi. Çünkü İngiltere, daha 1915 yılında kurduğu Asya Türkiye’sini İnceleme Komisyonu’nun hazırladığı raporda öngörüldüğü üzere, Asya’daki Türk topraklarından hiçbir şekilde vazgeçmek istemiyordu.

Bu rapor doğrultusunda belirlenen İngiltere’nin Ortadoğu politikasının esasları ise; “Doğal kaynaklarıyla zengin, ekonomik bakımdan güçlü olan ve doğuyla ulaşım bağlantısı yönünden stratejik konumda bulunan bölgeleri” elinde tutmak olarak belirlenmişti. Bu çerçevede Musul da, zengin petrol yataklarına sahip olması sebebiyle İngiltere için önemli görülen bölgelerden birisiydi. Dolayısıyla Musul’u kaybetmemek isteği, Ortadoğu politikasının bir gereğiydi.

Musul konusunun Milletler Cemiyetinde kesin olarak çözüme kavuşturulacak olması, cemiyetin değişik açılardan çalışmasını gerekli kıldı. Bu çerçevede, Musul meselesi hakkında araştırma yaparak, bir rapor hazırlaması için komisyon kurdu. İngiltere’nin etkisinde kalan bu komisyon, hazırladığı ve Musul’un Irak’a bırakılmasını öngören raporunu, Eylül 1925’te Milletler Cemiyeti’ne sundu. Bu tarihte Türkiye’nin bir oy hakkı bile bulunmayan Milletler Cemiyeti de, komisyon raporuna uyarak, 16 Aralık 1925 tarihinde yaptığı toplantıda Musul’u Irak’a bıraktı.

Bu dönemde Türkiye’de büyük tepkiyle karşılanan Milletler Cemiyeti’nin bu kararı, İngiltere ile ilişkileri gerginleştirdi ve savaş havasına soktu. Ancak, gerginleşen ilişkiler ve yaşanan savaş atmosferine bağlı olarak, Türkiye’nin hazırlıklara başladığı sırada, Şeyh Sait İsyanının çıkması ve içeride değişik alanlarda inkılâpların gerçekleştiriliyor olması sebebiyle, Türkiye, Milletler Cemiyeti’nin bu kararını kabul etmek zorunda kaldı.

Daha sonra bölgenin geleceğiyle ilgili olarak Türkiye, İngiltere ve Irak arasında yapılan görüşmeler sonunda, 5 Haziran 1926 tarihinde bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşma ile, Musul Irak’a bırakılırken, bölgeden elde edilen petrol gelirlerinin %10’unun 25 yıl süreyle Türkiye’ye verilmesi kararlaştırılmıştır.

Böylece hukukî olarak Musul’un durumuyla ilgili anlaşmazlık sona ermiştir. Ancak, Musul meselesinin Türkiye aleyhine çözümlenmesi sebebiyle bu dönemde Türk-İngiliz ilişkileri bir müddet durgunluk yaşamıştır. Bu durum, 1929 yılında İngiltere Akdeniz Filosunun İstanbul’u ziyaretiyle kısmen düzelmeye başlamıştır.

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
KPSS Anayasa Kartları Soru Cevap