Yeni Assur ve Yeni Babil krallığı (Siyasi Tarih)
Yeni Assur Krallığı ve onun mirasını devralan Yeni Babil Krallığı, Eskiçağ’da Mezopotamya’da gelişen uygarlıkların son temsilcileridir. Assur ve Babil, Mezopotamya’da kuzey ve güneyin temsilcisi olarak birkaç binyıl boyunca önemini korumuş-tur. MÖ ikinci binyılda Eski Assur ve Eski Babil, arkasından kuzeyde Orta Assur ve güneyde Kassit sürecinin yaşandığını bir önceki ünitede anlatmıştık. Yeni Assur Krallığı MÖ yaklaşık 1000 ile 612; Yeni Babil ise MÖ 625-539 yılları arasındaki dönemi kapsar.Yeni Assur Krallığı, yaklaşık dört yüz yıllık egemenlik sürecinde, en güçlü olduğu sekiz ve yedinci yüzyılda, güneyde Basra Körfezi, doğuda İran’ın bir bölümü, kuzeyde Toros Dağları, batıda Suriye, Doğu Akdeniz sahilleri, Çukurova ve Mısır’a egemen olmuştur.
Bu döneme kadar hiçbir Doğulu krallık bu kadar geniş sınırlara sahip olmamıştı. Ele geçirdiği bölgelerde, Geç Hitit, Arami, İbrani, Hurri ve Mitanni gibi farklı kökenden birçok toplum bulunmaktaydı. Assur Krallığı, bütün bu bölgelerden aldığı ağır vergiler, elde ettiği ganimetler ve insan gücü ile yı-kılış sürecine kadar büyümüştür. Eski başkent Assur’dan (Kalat fiergat) sonra Yeni Assur Dönemi’nde sırasıyla Kalhu (Nimrud), Dur fiarrukin (Khorsabad) ve Ninive başkent olarak yeniden inşa edilmiştir. Bu dönemde ele geçirilen bölgelerde, eski yerleşmeler önce vergiye bağlanmış arkasından da birer eyalet merkezine dönüş-türülmüştür. Assur Krallığı’na katılan bazı yerlerde, başkent modelinde yeni eyalet merkezleri inşa edilmiştir.Assur, Sümerlerden beri birkaç bin yıldır devam eden köklü geleneklere sahip bir devletti.
Zaman içinde farklı kültürlerden aldığı etkilerle hepsini aşan boyutlarda projeler geliştiren bir imparatorluk haline geldi. Orduya asker olarak almak, tarlalarda ve inşaatlarda çalıştırmak, güvenliği sağlamak ve yeni eyalet merkezlerine nüfus kazandırmak gibi birçok amaç için tehcire tabi tuttuğu insanların sayısı üç yüz yılda üç – dört milyona ulaşmıştır. Yeni Babil Krallığı da bu tehcir sürecini benzer şekilde devam ettirmiştir. Her iki devletin Doğu Akdeniz kıyılarına, Kudüs çevresine yaptıkları seferlerin Eski Ahitte anlatılması, insanlığın belleğine yerleşerek bu toplumların Batı’da tanınmasını sağlamıştır.
Ege, Anadolu ve Doğu Akdeniz kıyı şeridi başta olmak üzere Anadolu ve Mezopotamya, MÖ 1200 yıllarından itibaren birkaç yüzyıl sürecek gerileme ve çöküş dönemine girmişti. Kuzey Mezopotamya’da Orta Assur Krallığı, on birinci yüzyılda I. Tiglat-pileser gibi güçlü kralları ile bu süreci atlatmaya çalışmış ancak başarılı olamamıştı. Suriye’den Aramiler ve kuzeyden Muşkilerin göçü Orta Assur Krallı-ğı’nı başkent ve çevresine kadar çekilmeye mecbur bırakmıştı.Demir Çağı’nın (MÖ 1200-330) başlangıcı olarak kabul edilen bu yeni dönem, birçok bakımdan önemli gelişmelere sahne olmuştur. Mısır ve Doğu Akdeniz kıyı şeridinde ilk tek tanrılı dinin yayılmaya başlaması tarihsel bir dönüşüm olması açı-sından dikkate değerdir. Eritilmesi ve işlenmesi oldukça gelişmiş fırınlar ve atölyeler gerektiren demirin yaygınlaşması, yeni tarım aletleri ve silahların yapımına olanak tanımıştır. Bu nedenle demiri kullanan uygarlıklar diğerleriyle rekabette önemli bir avantaj elde etmiştir.
Yeni Assur Krallığı üç yüz yılı aşkın bir dönem boyunca yalnızca Mezopotamya’nın değil, Anadolu, Akdeniz dünyası, İran ve hatta Mısır’ı da içine alan bütün bölgenin en büyük süper gücü idi. Bu geniş coğrafyada kurulan bütün devletler, bir şekilde, yönetim anlayışı, mimari, sanat ve teknolojide Assur’dan etkilenmiştir. Kuzey Suriye’deki Geç Hitit Devletleri, Doğu Anadolu çevresindeki Urartu, Anadolu’da Frig, Lidya, İran’da Med, Güney Mezopotamya’da Babil, Doğu Akdeniz’deki kent devletleri ve Mısır bu dönemin politik dünyasında Assur’u izleyen ve bağ kuran devletler arasında sayılabilir.Önasya’da birkaç yüzyıllık kriz döneminin arkasından yukarıda saydığımız Demir Çağı krallıkları kurulur.
Bunlardan Urartu, Frig ve Lidya gibi birçok devlet, As-sur’dan farklı olarak bölgelerine Demir Çağı’nda gelen hanedanlarca kurulmuştu.Yeni Assur kral listeleri ve kralların yıllıkları MÖ bin yıllarından itibaren Assur krallarının adlarını vermekle birlikte, krallığın genişleme ve güçlenme sürecinin MÖ onuncu yüzyılda başladığı anlaşılmaktadır.II. Assur-dan ve oğlu II. Adad-nirari, bu süreci başlatan Assur krallarıdır. Bu dönemde Kuzey Suriye’ye sefer yapan Assur orduları, Aramilerin yoğun olarak yerleştiği kentleri vergiye bağlamış ve etkinlik alanını Habur bölgesine kadar genişletmiştir. Bu bölgeyi Bit Bahiyani adlı Arami kökenli bir aşiret yönetmekteydi. Büyük bir bölümü yarı göçebe olan bu halkı bir devletin kontrolüne almak oldukça zordu. Adad-nirari, krallığının sonlarında Hanigalbat çevresine üst üste yedi sefer yapmak zorunda kalmıştır.
Assur Krallığı bundan sonra bölgedeki kentleri kendine vergi ve haraç veren yönetimler haline getirmiş ve böylece Akdeniz’e ve Toroslardaki hammadde yataklarına ulaşan yolların denetimini sağlamıştı. Assur’un yeniden güçlenmeye başladı-ğı bu dönemde güneyde Babil de güçlenmekteydi. MÖ 891 yılında Babil ile Assur arasında yapılan bir antlaşma karşılıklı kız alıp vermeyle güçlendirilmiştir.Yeni Assur Krallığı’nın siyasal anlamda genişleme politikası iki bölge üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bunlardan birincisi batıda Geç Hitit ve Arami krallıklarının bulunduğu Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu, ikincisi ise güneydeki Babil ve çevresi idi. II. Adad-nirari’nin yerine geçen oğlu II. Tukulti-Ninurta, Mardin ve Tur Abdin Dağları (Kaşiyari) üzerinden ilerleyerek Diyarbakır bölgesine yerleşmiş olan Arami kabilesi Bit-Zamani üzerine seferler yaptı.
Bit-Zamani kabilesi Amedi’yi (Di-yarbakır) başkent yapmıştı. Uzun süre bu kent Assur’a karşı bir direnç noktası olarak varlığını korumuştur. II. Tukulti-Ninurta döneminde, antlaşmalarla güvence altına alınmış Babil çevresindeki düzen bozulmuştu. Assur orduları bu yönde yaptıkları seferlerle sınırlarını Dur-Kurigalzu ve Sippar’a kadar genişletmiştir.
Yeni Assur Krallığı’nın MÖ dokuzuncu yüzyıldaki en güçlü kralları II. Aşurnasirpal ve oğlu III. fialmaneser’dir. Assur orduları bu dönemde bütün komşuları üzerine gitmiş, olağanüstü miktarlarda ganimetler toplamıştır. Assur kralları, devletin güçlü olduğu dönemlerde neredeyse her yıl sefere çıkmaktaydılar
. Bu seferler, yıllıklarda ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Ganimet elde etmek, vergiye tabi kılmak, sınırları genişletmek ve sınır bölgelerini güvenli hale getirmek gibi birçok amaçla yapılan seferler, batıda Çukurova bölgesine ve Doğu Anadolu yüksek yaylasına kadar ulaşmıştır. Denetim altına alınan bölgelerden elde edilen ganimetler ve sağ-lanan yeni insan gücü, başkent çevresinin imarında kullanılmaya başlandı. Elde edilen ganimetlerin büyük bölümü aslında, büyüyen kentlerin ihtiyaçlarını ve yeni inşaatların masraşarını karşılamak için kullanılmaktaydı. II. Aşurnasirpal’ın en büyük projesi ülkenin yeni başkenti olarak Kalhu’yu (Nimrud) inşa etmesidir.
II. Aşurnasirpal, iktidarda kaldığı yirmi beş yıl boyunca kayıtlara geçen on dört sefer yapmıştır. Onun hedeşeri arasında öncelik yine ülkenin batısıydı. II. Aşurnasirpal Zagroslardaki Diyala bölgesine üç sefer yaptı. Yukarı Dicle bölgesine MÖ 882, 879 ve 866 yıllarında üç kez ilerledi. Assur kralları, başkentlerinin bulunduğu bölgeye hayat veren Dicle’nin kaynak bölgesini oldukça önemsemekteydiler. Bu bölge, tarım potansiyeli kadar, hammadde ve maden yatakları bakımından da oldukça zengindi. İlk seferde, Dicle kıyısında Tuşhan’da (Üçtepe) bir eyalet merkezi kuruldu.
Böylece bölge, Amedi (Diyarbakır) kenti çevresini sahiplenen Arami kökenli Bit-Za-mani kabilesine terk edilmemiştir. Bu seferlerin kayıtlarında bölgede bulunan bütün Nairi krallarından vergi alındığı belirtilir. Kralın bölgeye gelişi ve Tuşhan’da bir saray inşası, orada diktiği bir stel üzerinde (Kurkh steli) şu şekilde anlatılır.“Kaşiyari Dağı’nı geçtikten sonra ikinci kez Nairi ülkelerine girdim. Sigişu kentinde kamp kurdum ve geceyi geçirdim. Sigişu kentinden hareketle Tupusu oğlu Lapturu’nun güçlendirilmiş kenti Madara’ya yaklaştım. Kent iyice güçlendirilmiş dört duvarla çevrilmişti. Kenti kuşattım.
Güçlü silahlarımın görünüşünden korkuya kapıldılar ve onlardan mallarını mülklerini ve hizmetim için oğullarını aldım. Vergi ve haraç vermeleri koşuluyla hayatlarını bağışladım. Kenti yaktım, yıktım ve harabeye çevirdim. Madara kentinden hareketle Tuşhan kentine girdim. Tuşhan’da bir saray kurdum. Tuşhan’da Nirdun ülkesinden vergi ve haraç olarak atlar, katırlar, kazanlar, ayna, öküz koyun ve şarap aldım.
Tupusu oğlu Lapturu’nun yönettiği, Kaşiyari Dağı üzerindeki iyi tahkim edilmiş altmış kenti yıktım, yaktım, harabeye çevirdim. … Benden önce gelen Assur kralı prens fialmaneser’in Nairi ülkeleri sınırında yaptırdığı garnizonlar olan Sinabu ve Tidu kentleri Aramiler tarafından zorla ele geçirilmişlerdi; ben tekrar elde ettim. Nairi ülkesinde Assur kalelerini ellerinde tutan Assur-lularki bunlar Arami ülkesine tabi kılınmışlardı- onların kentlerini ve yerleşim alanlarını ele geçirdim ve huzur içinde oturulur kıldım. Bit-Zamanili Amme-baa-la’ya ait olan Ahlamu Aramilerinden bin beş yüz kişiyi yerlerinden aldım ve Assur’a götürdüm. Nairi ülkelerinin hasadını topladım ve ülkemin geçimi için Tuşhan, Dam-dammusa, Sinabu ve Tidu kentlerinde depoladım.” (Grayson 1996).
Yazıttan anlaşıldığı üzere Assur orduları, Mardin üzerinden kuzeye ilerlemişlerdir. Buradaki Kaşiyari Dağları, günümüzde Mardin ile Diyarbakır arasındaki Tur Abdin Dağlarıdır. Hemen kuzeyinde Nairi ülkeleri başlamaktadır. Yani Yukarı Dicle bölgesi ve Amedi (Diyarbakır) Nairi ülkelerinin bir parçasıdır. Bu bölgede ordunun ilerleyişi gün gün anlatılmakta, nerede konakladığı ve sonra hangi kente ulaşıldığı belirtilmektedir. Ordunun Eskiçağ koşullarında bir günde ortalama yirmi beş-otuz kilometre yol alabileceği düşünüldüğünde, Assur yazıtlarında geçen yerlerin günümüzde neresi olduğu bulunabilir.
Ayrıca savaş arabalarına sahip ordunun ilerleyebileceği geçit bölgelerinin belirli olması da bu konuda tespitte bulunmayı kolaylaştırır. Assur kralı Tuşhan’da bir saray kurduğundan ve stel diktiğinden söz etmektedir. 1863 yılında söz konusu stel Üçtepe (eski Kurkh) köyünde bulunmuş ve British Müzesi’ne taşınmıştır. Burada 1988-1992 arasında yapılan kazı çalışmalarında Assur sarayının mimari kalıntıları da belirlenmiştir. Assur ordusunun bölgede Aramilerle mücadele ettiği, bir kısmını tehcir yoluyla Assur’a götürdüğü anlaşılmaktadır.
Aramiler, Assur Krallığı’na Kuzey Suriye’de de büyük bir direnç oluşturmaktaydılar. II. Aşurnasirpal, Til-Barsip (Tel Ahmar) çevresine egemen olan Bit-Adini ad-lı Arami Krallığı üzerine en az dört sefer yapmış, Fırat’ın batısına geçerek Akdeniz kıyılarına ulaşmıştır. Fırat’ın batısındaki bölgeler bu dönemde vergi vermek koşuluyla varlıklarını korumuşlardır.
II. Aşurnasirpal’den sonra Assur tahtına oturan III. fialmaneser otuz dört yıllık saltanatı boyunca en az otuz dört sefer yaptı. Batıda, bir problem olarak varlığını koruyan Fırat Nehri çevresindeki Bit-Adini adlı Arami Krallığı Assur eyaletine dönüştürüldü. Bu krallığın başkenti Til-Barsip’in adı MÖ 856 yılında Kar-fialmaneser olarak değiştirildi. Suriye’deki devletler için ciddi bir tehlike oluşturan bu durum, onları Assur’a karşı bir birlik oluşturmaya zorladı. fiam (Damaskus) kralı Hadade-zer’in (Adad-idri) yönetiminde birleşen devletler arasında İsrail, Ammon, Fenike prenslikleri, hatta Mısır ve Araplar bile vardı. III. fialmaneser ile müttefikler Asi Nehri yakınlarındaki Karkar mevkiinde MÖ 853 yılında yapılan büyük savaşta birbirlerine üstünlük sağlayamadılar.
Kendini savaşın galibi olarak aktaran Assur kralı, bu savaştan sonra daha ileri gidememiş ve geri dönmek zorunda kalmıştır. Bölgede fiam gibi güçlü krallık merkezleri Assur’a boyun eğmemiştir. Doğu Akdeniz’e ulaşan önemli bir yol üzerindeki Kargamış Assur egemenliğine girmiş, ancak burada kurulan düzen uzun süre istikrarlı gitmemiştir.III. Şalmaneser, batıda Çukurova ve Toroslara, kuzeyde de Doğu Anadolu bölgesine seferler yaptı. Kue (Çukurova’da), Tabal (Kayseri çevresinde) ve Melid (Malatya) gibi krallıklardan vergi aldı. Doğu Anadolu’ya ise en az beş kez ilerlediği kaydedilmiştir. Bu seferleri anlatan Assur yazıtları aynı zamanda Van Gölü havzasında Urartu Devleti’nin kuruluş sürecine ait bilgiler de verir. İlk krallardan Arame ve arkasından Sarduri, Şalmaneser’e rağmen Urartu Krallığı’nın kuruluşunu gerçekleştirmişlerdir. III. fialmaneser döneminde adı ilk kez geçen toplumlardan biri de İran’daki Medlerdir. Assur’un güney komşusu Babil’in bu dönemde, Assur ile boy ölçüşebilecek güçte bir krallık olduğu anlaşılmaktadır.
Yeni Assur Krallığı özellikle II. Aşur-nasirpal ve III. fialmaneser döneminde Önasya’nın en güçlü devletlerinden biri olmuştu. Sınırları kuzeyde Toroslar, batıda Fırat, güneyde Babil ve doğuda da Zagrosları aşıp Med ülkesine ulaşmıştı. Hızlı bir biçimde büyüyen krallıkta ele geçirilen toprakların yönetimi, ya vergi vermesi koşuluyla eski yöneticilere bırakılıyor ya da kurulan eyalet merkezlerine yeni valiler atanıyordu. III. Şalmaneser’in son yıllarında orduyu valiler veya komutanlar sefere götürmeye başlamıştı. Ayrıca merkezin kontrolü zayıflayınca atanan valiler bölgelerinde yerel krallar gibi güçlenmişlerdi.
III. Şalmaneser’in kardeşi Assur-dan’in apla’nın tahtı ele geçirmek için başlattığı isyana bölgelerinde bağımsız olmak isteyen yirmi yedi büyük kentin yöneticisi katılmıştır. Bu isyan III.fialmaneser’in ölümünden sonra da kesilmedi. Assur bundan sonraki kırk yılı aşkın bir süre, kazanımlarının önemli bir bölümünü koruyamadı. Ülkenin batısında Kuzey Suriye’de Aramilerin Bit-Adini Krallığı ve Kargamış kontrolden çıkmıştı. As-sur’un sınırları Yukarı Habur bölgesine kadar gerilemişti.Assur Krallığı’nın zayışadığı süreç, Melid (Malatya), Kummuh (Kommagene, Adıyaman), Tabal (Kayseri), Kue, Hilakku (Çukurova, Kilikya), Gurgum (Maraş), Unki (Antakya) ve Kargamış gibi Geç Hitit devletlerinin güçlenmesine olanak sağladı. Anıtsal giriş kapılarını süsleyen ve Geç Hitit sanatının temsilcileri olarak kabul edilen kabartma ve heykellerin büyük bölümünün Assur baskısının hissedilmediği bu dönemde üretildiği anlaşılmaktadır. Aynı dönemde Frig Devleti Sakarya Nehri civarında kuruluş sürecini tamamlamış etkinliğini Orta Anadolu’nun doğusuna kadar genişletmişti.
Kuzeydeki Urartu Devleti, MÖ sekizinci yüzyılın ortalarına kadar Doğu Anadolu, Kuzeybatı İran ve Kafkasya’nın bir bölümüne egemen olmuş, Geç Hitit devletlerinden Fırat’ın batı kıyılarındaki Melid ve Kummuh’u haraca bağlamayı başarmıştı.Assur’un zayışamasıyla Yukarı Dicle bölgesinde kurulmuş olan garnizonlar boşaltılmış ve bölgede denetim kaybedilmişti.
Urartu yazıtlarında geçen bazı yer adları, kral Minua önderliğindeki Urartu ordusunun dokuzuncu yüzyıl başlarında yağmalamak amacıyla Torosları aşarak Dicle havzasına indiğini göstermektedir.Şalmaneser’in veliahdı V. fiamşi-Adad zamanında isyanlar bastırılmakla birlikte Assur’un yeniden bölgesinin süper gücü olma girişimi ancak MÖ 745 yılında tahta çıkan III. Tiglat-pileser döneminde başlayabilmiştir.
V. fiamşi-Adad dönemine ait yazılı kaynaklar, Nairi ülkesine sefer yapıldığını, Babil’in ise yağmalandığını bildirmektedir.Halefi III. Adad-nirari çocuk denecek yaşta tahta çıktığı için bir süre annesi Şammuramat ülkeyi yönetmiş, bu durum geleneklerine bağlı Mezopotamya toplumunda efsaneleştirilecek kadar abartılmıştır.III. Adad-nirari’den sonra tahta çıkan üç kral döneminde de iç problemler ülkeyi meşgul etmiştir. Bu karışık sürecin sonunda MÖ 745 yılında III. Tiglat-pileser bir taht entrikasıyla kral olmuştur.
- Eski Ahit: Büyük bölümü
- İbranice, bir bölümü de Aramice yazılmış olan, Tevrat ve Zebur da dâhil olmak üzere 39 kitaptan oluşan kutsal kitap.
- Hanigalbat: Yukarı Habur bölgesinin Assur yazıtlarında geçen adı.
- Şammuramat: Sami kökenli toplumlarda ailenin, devletin, bürokrasinin ve toplumsal hayatın bütünü erkekler tarafından kontrol edilmekteydi. III. Adad-Nirari’nin annesi Şammuramat’ın bir süre çocuk yaştaki oğlu adına ülkenin yönetiminde söz sahibi olması, böyle bir toplum yapısında efsaneleştirilecek kadar abartılmıştır. Bu mitolojik anlatımın Ortaçağ’a kadar devam ettiği görülür. Bazı Ortaçağ kaynaklarında Van Kalesi’nin bile bu kraliçe tarafından yaptırıldığı anlatılır.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.