Günümüzdeki Gelişmelerin Tarihi Açıdan Değerlendirilmesi
Araştırmalar Işığında Günümüzdeki Gelişmelerin Kısa Bir Değerlendirilmesi
Türkiye üzerinde tarihî bir oyun oynanmaktadır. Bilindiği gibi XIX. yüzyıldan itibaren Batı, Osmanlı devletine “hasta adam” teşhisini koymuş; bu adamın mirasını kendi arasında paylaşmak için de ölümünü hızlandıracak her türlü çareye başvurmuştur. Fizikî savaşların yanı sıra, kendi vatandaşımız olan gayr-ı müslimlerin dinî haklarını bahane ederek, ellerini hiçbir zaman içimizden çekmemişlerdir. Osmanlı devletinin yıkılışını hızlandıran etkenlerin başında işte bu “içerdeki eller ve dinî haklar” gelmektedir. Mustafa Kemal Atatürk ve yeni Türk cumhuriyetini kuran kadrolar, Batılı ülkelerin “bir daha azınlıkların dinî haklarını bahane ederek ellerini içimize sokmamaları” için Türkiye Cumhuriyeti’ne “laiklik” vasfını kazandırmış ve anayasamıza da madde olarak koymuşlardır. Böylece din ile devlet işleri birbirinden ayrılmışlardır.
Aslında, Batı hiçbir zaman ellerini içimizden çekmedi. Ancak “dinî açıdan” bu 70 yıllık dönemde, bizi ciddi şekilde rahatsız edecek birşeyler de olmadı. Fakat, yakın zamanda patrikhanenin gündeme getirilmesi, tekrar tehlike çanlarının çalınmasının ilk sinyallerini vermeye başladı.
**Lozan Anlaşması‘na göre, Batı Trakya’daki müslümanlar yeni camiler, mescidler, dinî okullar inşa edemeyecekleri gibi, bu kuruluşlar tadilat dahi yapamamaktadırlar. Ayrıca yeni mülk de edinememektedirler.
Bizim içimizdeki azınlıklar da bu kurallara tabidirler. Ancak yakın geçmişte (1980’li yıllar), Türkiye aleyhine çalışan ve bu yüzden vatandaşlıktan çıkarılan piskopos Yakovas’ın girişimleri ve ABD’nin baskılarıyla bu kurallar, Fener patrikhanesi lehine delindi. Ayrıca patrikhane, Lozan Anlaşması gereği yeni mülk satın alamadığı için, bulunduğu semtte, parası nereden karşılandı, bilinmemekle beraber (ama tahmin edilebilmektedir), çok sayıda gayr-i menkul Rum vatandaşlarımız tarafından satın alınmaya başlandı. Yakın gelecekte bu mülklerin hibe yoluyla (vakıf kanalıyla) patrikhaneye devredilmesi gündeme gelirse hiç şaşırmayalım.
Nihayet Batı, bu konudaki amacını kısmen açığa vurdu. Fener patrikhanesinin “ökümeniklik” sıfatını gündeme getirdi. Tamamen dinî bir mesele olan bu konuyu, siyasi sahaya çekti. Batı, bir yandan Fener patriğini Strasbourg’daki Avrupa Topluluğu Parlamentosu’na davet edip, devlet başkanlarına has bir protokolle ağırlayarak, parlamentoya “Ökümenik Konstantinople patriği!” diye taktim etti; diğer yandan da ABD başkanı Clinton vasıtasıyla “patrikhanenin statüsünün, tarihî misyonuna uygun şekilde yeniden düzenlenmesi” şeklinde bize tavsiyelerde bulundu.
Konunun detayları bilinmediği, bu yüzden de hedefi tahmin edilemediği için Türk Dışişleri ve kamuoyu konuya sessiz kaldı.
Türkiye, derhal harekete geçmelidir. Öncelikle de konuyu, başta Roma olmak üzere Süryani, Nastûrî, Ermeni, Kıpti ve Rus kiliselerinin gündemine sokmalıdır. Gerçi siyasi baskılardan dolayı belki istediği neticeyi elde edemeyecektir. Fakat bu kiliselerin kamuoyularında umduğundan fazla dalgalanmalar meydana gelecektir.
Bu planın asıl hedefi, Fener patrikhanesine “Vatikan statüsü” vermektir. Bu statüyü kazandığı anda, şu anda Fatih kaymakamlığına bağlı olan patrikhane ve Türk vatandaşı olan ruhaniler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunlarının vesayetinden kurtulacaklardır. Arkasından İstanbul’da, Ankara’daki kadar büyük elçilik açılacaktır. İstanbul önce bir dünya metropol şehri haline getirilecek; (nitekim 1950 başlarında İstanbul’a “uluslararası metropol şehir”, “serbest şehir”, Hong Kong, Beyrut statüsü ya da otonom yönetim teklifi yapıldı; ancak Adnan Menderes hükümeti tarafından reddedildiği gibi, ileride başka bir noktadan gelebilecek teklifleri geçersiz kılmak için de Anadolu’dan İstanbul’a gizli göç teşvik edildi…); Türkiye’nin hükümranlık hakkı ortadan kademeli olarak kaldırılacaktır. Arkasından da boğazların Avrupa yakası, tamamen elimizden çıkacaktır. Bu, kötümser bir hayal değil, görünen köy kadar kılavuz istemeyen bir durumdur.
Laik bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti, Fener patrikhanesinin bu “ökümeniklik-evrensellik” iddiasını hemen önlemezse; hem de Müslüman vatandaşları tarafından aklına dahi getiremediği bir istekle karşı karşıya kalabilir. Bu isteğin bugün taraftarları olmasa (veya çok az olsa da) dahi, patrikhanenin bu yeni statüsüne karşı oluşacak milli tepkiler, bu isteğin etrafında birleşeceklerdir.
Türkiye Cumhuriyeti, ekonomik sıkıntıları nedeniyle konuya sessiz kalmamalı; konu hakkında derin bilgisi ve geniş ufku olmayan siyasiler de, masum (!) ve insancıl (!) görünen bu tür istek ve yönlendirilmelere karşı çok dikkatli olmalıdırlar.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.