Osmanlıcılık
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE DEVLETİ KURTARMAYA YÖNELİK FİKİR AKIMLARI
Osmanlıcılık
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan Tanzimat devrine gelinceye kadar ülkede devlete adını veren Osman Bey’in hanedanına dayanan bir “Osmanlılık” fikri vardı.
Fransız İnkılâbı’ndan sonra milliyet fikirlerinin Osmanlı gayrimüslim tebaası arasında yayılması, onların müslümanlara nazaran daha müreffeh bir hayat seviyesine ulaşmaları, yabancı devletlerin sürekli gayrimüslim tebaayı isyana teşvik etmesi Osmanlı Devleti’ni ciddi bir bunalıma sürükledi. Bu unsurlara yer yer muhtariyet hakları verildi. Bazıları da bağımsız devletler kurmaya başladılar. Osmanlı yöneticileri, batının gücüne karşı koyamayacakları kanaatinde olduklarından ona karşı çıkmak yerine sempatisini kazanarak yardımını temin etmeyi düşündüler.
Fransa ve İngiltere böyle bir yardım için Osmanlılara Avrupa Medeniyeti’ne ve Avrupa Devletleri Umumi Hukukuna intisap etme fikrini telkin ettiler. 2. Mahmut bu telkini kabul etti. Bir taraftan kendinden önce müesseselerde başlamış olan batı usulünde ıslahatı devam ettirerek geliştirdi. Diğer taraftan da “Ben tebaamın müslümanını camide, hıristiyanını kilisede, musevisıni havrada fark ederim. Aralarında başka bir fark yoktur. Cümlesi hakkındaki muhabbet ve adaletim kavidir ve hepsi hakiki evladımdır.” diye beyanatta bulundu ve şahsi haklar yönünden ortaya tebaa eşitliği fikrini atmış oldu. 1839 tarihli Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile bu fikir, prensip olarak tespit ve teşvik edildi. Bundan böyle Osmanlı halkı din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin devlet nazarında şahsi haklar bakımından eşit tutulacaktı. Bu suretle eşit şahsi haklara dayalı Osmanlılık Devri başlamış oldu.
Daha sonra Avrupa’ya öğrenci gönderilmesi sonucunda batıyı yakından tanıyan yabancı dil bilen bir nesil yetişti. Bu nesil arasında Osmanlıcılık bir fikir akımı olarak ortaya çıktı.
Sultan Abdülaziz devrinde, Osmanlı tarihinde ilk defa olarak bazı aydınlar tarafından Genç Osmanlılar adı altında bir cemiyet kuruldu (1865). Cemiyetin programı, Osmanlı tebaasına eşit haklar sağlanması; bu hakların kanun teminatı altına alınması, meşrutiyet idaresinin kurulması ve vatanseverlik hissi ile fertlerin birbirlerine bağlanmasından ibaretti. Bu görüşe göre, devletin sınırları içinde yaşayan fertler arasında din, dil ve ırk bakımından hiçbir fark gözetmeksizin, hepsinin aynı hak ve yetkilere sahip olduğunu kabulle, Osmanlıcılık görüşünü savunanlar için, milli birlik, milli şuur, milli mefkure ancak Osmanlı birliği ile ve bu birliğin gereklerini yerine getirmekle gerçekleşebilecek ve devlet de ancak bu sayede yıkılmaktan kurtulabilcekti.
Genç Osmanlılar Cemiyeti’nin çalışmalarıyla Meşrutiyet fikri ve programı memleketin bazı aydınları tarafından kabul edildi. Çeşitli mücadele safhalarından sonra, Mithat Paşa’nın tesiriyle 2. Abdülhamit devrinde Kanun-u Esasi ilan edilip, parlamento kuruldu parlamentoda tüm Osmanlı unsurlarına temsil hakkı verildi. Bu suretle bir meşrutiyet idaresi kuruldu. Kanun-u Esasiye göre, Osmanlı Devleti’nin tebaası olan bütün halk Osmanlıdır, şahsi hürriyetlerine sahiptir, din ve mezhep işleri dışında kanun önünde hak ve vazife yönlerinden eşittirler. Fakat ülkedeki milliyet isyanlarının durmaması, bu isyanların gelişimine paralel olarak Osmanlıcılık düşüncesinin etkinliğini kaybetmesine sebep olmuştur.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.