1. Dünya Savaşı’nın Başlaması ve Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girişi
1. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI VE OSMANLI DEVLETİ’NİN SAVAŞA GİRİŞİ
Osmanlı Devleti birkaç yüzyıl süren gerileme devrinde, özellikle son dönemlerinde çok yalnız kaldı. Bütün büyük devletlerce bir kuvvet sayılmamakta, bir yük telakki edilmekteydi. Bu bakımdan hiçbir devlet, Osmanlı Devleti ile İttifak yapmaya yanaşmıyordu. Çünkü O, ittifakı gerektiren faktörler bakımından, ittifak yapılacak devletlerin kendisine olan güvenini kaybetmişti.
Osmanlı Hükümeti şu düşünceler içinde ittifak arayışına girişmişti:
Osmanlı-İtalyan savaşını Almanya’nın müttefiki olan İtalya çıkarmış ve bu olay Balkan savaşına yol açmıştı. Balkan Savaşı, Rusya’nın girişimiyle meydana gelmişti. Hatta Osmanlı Hükümeti Bu konuda Fransa’yla İngiltere’nin Rusya’yı bu işte desteklediğine inanıyordu. Nitekim Fransız Başbakanı Poincare, gerek Balkan devletleri arası ittifaka, gerekse bu anlaşma sonunda çıkabilecek bir genel savaşta Rusya ile beraber olacağını söylemişti.
Bundan başka Osmanlı-İtalya savaşı esnasında, Rusya’nın 1909’da İtalya ile yapmış olduğu anlaşmaya dayanarak, boğazların açılmasını istemesine de Fransa az çok yardımcı olmuştu. Bütün bu olaylar, Osmanlı Devleti idarecilerini, üçlü itilaftan uzaklaştırıcı nitelikte idi.
Almanya’ya gelince, İkinci Meşrutiyet‘ten beri, özellikle İstanbul’daki büyükelçisi, Baron Marshall’ın zekası sayesinde, Osmanlı arazisinde Almanya’nın hiçbir gözü olmadığına inandırmıştı. Balkan Savaşı’ndan sonra Avusturya ile Osmanlı Devleti arasında doğrudan bir sınır kalmadığı için Osmanlı Devleti idarecilerinde Alman-Avusturya ittifakına karşı eğilim artmış ve Akdeniz’de güçleri az olan bu devletlerden Osmanlı Devleti’ne zarar gelmeyeceği inancı meydana gelmişti. Bu suretle 1909 başlarından 1911 sonlarına kadar Almanya’ya dayanmak ve ona göre de bir siyaset gütmek, Osmanlı Devleti’nce doğru yol olarak kabul edilmişti. Ancak Osmanlı-İtalya ve Balkan Savaşları ve onların sonucunda kaybedilen yerler, Osmanlı devlet adamlarına, Almanya’nın Osmanlı Devleti’ni, ne kendi müttefiklerine ne de Balkanlılar’a karşı koruyabilecek bir durumda olmadığını, hatta Almanya’ya gösterilen yakınlığın Almanlara karşı onları kızdırarak, kuşkulandırarak bir tehlike kaynağı haline sokabileceğini göstermişti.
Bu durumlardan dolayı Osmanlı devlet adamlarında iki fikir belirdi:
Birincisi Osmanlı Devleti’ni her şıkta koruyacak Almanya ile kesin ve açık bir anlaşma yapmak, diğeri de; Osmanlı Devleti’ni muhtemel bir savaşta yakınen etkisi altına alacak devletlerle, özellikle Akdeniz’e yakın olanlarına yaklaşmak ve mümkünse ittifak etmekti. İngiltere, Rusya ve Fransa ile ittifak girişimleri bu fikirden doğmuştu. Fakat bu devletlere yapılan İttifak teklifleri birer birer reddedilecektir. Öyle ki, İngiltere savaşın arifesinde Osmanlı Devleti’nin peşin para ödeyerek ısmarladığı iki savaş gemisini bir türlü vermeyecektir. Kısacası, Osmanlı Devleti Almanya safında savaşa adeta mecbur bırakılacaktır.
Nihayet Avrupa’da savaş ateşi için bir kıvılcım bekleniyordu. Çok geçmedi o da geldi. 28 Haziran 1914’te karısı ile birlikte Saraybosna’yı ziyaret eden Avusturya Veliahdı Franz Ferdinand, bir Sırplı tarafından düzenlenen bir suikast sonucu öldürüldü. Bu olay, sonuç olarak Avusturya’nın Sırbistan’a karşı savaş ilan etmesini; Rusya’nın Sırbistan’ın, Almanya’nın da Avusturya’nın yanlarında yer almalarını gerekli kılmıştır. Ardından bir hafta içinde Avrupa büyük bir savaşa sürüklenmiştir. Tabii ki, savaşın uzantıları bütün dünyaya yöneliktir.
Almanya 3 Ağustos 1914’te Fransa’ya, 4 Ağustos 1914’te de Belçika’ya savaş ilan etti ve Belçika’ya saldırdı. Almanya’nın Belçika saldırısı İngiltere’yi tehdit ettiğinden, İngiltere de 4 Ağustos 1914’te Almanya’ya savaş ilan etti. Avusturya ise, 6 Ağustos 1914’te Rusya’ya savaş ilan etti.
Avrupa devletlerinin büyük bir bunalıma sürüklenmesi, Uzak Doğu’da Japonya’ya yayılması için fırsat veriyordu. Almanya’ya 23 Ağustos 1914’te savaş ilan eden Japonya, bu devletin Uzakdoğu’daki sömürgelerini ele geçirdikten sonra Kasım 1914’te savaşı kendi açısından sonuçlandırmış oldu.
Savaş, bütün şiddetiyle Avrupa’da ve Yakındoğu’da hüküm sürerken Almanlar’ın asıl planı Belçika üzerinden Fransa’ya yürümek, Fransa’yı mağlup ettikten sonra bütün gücü ile Rusya’ya saldırmaktı. Almanlar’ın batı cephesi savaş planlan, İngiliz, Belçika ve özellikle Fransızlar’ın ısrarlı direnmeleri sonucu başarısızlığa uğradı. Bilhassa Marn’daki başarısızlık Almanlar’ı batıda durdurmuştu. Doğu’da ise Hindenburg, Ruslan arka arkaya yenilgiye uğratmıştı. Ancak Doğu’daki durum yine de Batı cephesine bağlıydı.
1915 yılı içinde İtalya’nın İtilaf Devletleri’ne katılması ile, Avrupa’da bir de İtalya cephesi açılmış oldu. İtilaf Devletleri’nin Balkanlarda yeni bir cephe açma gereği, Yunanistan’ın da İtilaf Devletleri yanında savaşa girmesine sebep oldu. 1916 yılında ise İtilaf Devletleri’ne Romanya da katılmıştır. 1916 yılında cephelerde savaşın seyri bakımından önemli değişiklikler olmamıştı. Ancak Alman denizaltıları, denizaltı savaşının önemini artırmıştı.
Osmanlı Devleti’nin savaşa katılması meselesine gelince; yukarıda da izah ettiğimiz üzere Osmanlı Devleti, bilhassa İtilaf Devletleri’nin tutumu dolayısıyla adeta Almanya’nın kucağına itilmiş ve karşı cephede yer almaya mecbur bırakılmıştı. Osmanlı Devleti bu kadar geniş yer ve zamanda cereyan eden savaştan kendini kurtarabilir miydi bilmiyoruz. Ancak şöyle veya böyle bu savaşa katılacaktı. Sonuçta belki de en büyük kayıp O’nun olacaktı. Kısacası kanaatimizce savaşa katılması için tarihi şartlar doğmuştu. Artık bundan böyle katılmayı gerçekleştirecek bir olay ve resmiyet kalmıştı. Almanlar ise bu mizanseni hazırlamakta gecikmediler. Bilindiği gibi Akdeniz’de İngiliz gemileri ile çarpışan ve daha sonra Türk Boğazlarına giren iki Alman gemisi Goeben ve Breslau (Yavuz ve Midilli) Türkiye’yi Savaşa sokacak bahane olmuştu. Bu gemilerin satın alındığı önce Osmanlı Hükümeti’nce açıklandı, fakat daha sonra aynı gemiler Karadeniz’e çıkarak, Rus kıyılarını bombardımana başladı. 29 Ekim 1914 tarihinde gerçekleşen bombardıman olayı yüzünden Osmanlı Devleti resmen bu büyük 1. Dünya Savaşının içine sürüklenmiştir. Bu olay O’nun kaderinin son dönemeci olacaktı.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.